İsmail Güldere, Umut Yazıları

Erdoğan’ın seçim taktiği: Savaşlı seçim – İsmail Güldere

AKP-MHP faşist savaş makinası çalışmaya devam ediyor. Bu makinanın kaderi onun itici gücü olan kitlelere bağlı bulunuyor. Yaklaşan seçimlere paralel olarak faşist Erdoğan iktidarı, yürüttüğü işgalci-sömürgeci savaşın niteliğinde de değişikler planlayarak bu makinenin çalışmasını sürdürmek istiyor.

Aslında bugün bu plan yeni değildir, ülke içerisinde toplumsal mücadele dinamikleri ve Bakur-Başur-Rojava Kürdistan’ı başta olmak üzere Kürt Özgürlük Hareketi’ne (KÖH) yönelik başlatılan “çöktürme planı” stratejinin devamıdır. 2015’de hazırlanan bu plan çerçevesinde AKP iktidarının faşist MHP tahkimatı ile güçlendirdiği otokratik yapısı bu doğrultuda bir dizi ekonomik ve siyasal yeniden konumlanmayla faşizmin kurumsallaşma evrimini örgütledi. Erdoğan faşizmi bu doğrultuda 2023 seçimlerini bu evrimin son halkası olarak görmektedir. Kuşkusuz bu halka kolay tamamlanmayacaktır.

Faşist kurumsallaşmanın 2023 seçimlerinde iktidarı bir kez daha kazandığını ilan etmesinin önünde en ciddi engel olarak azalan kitle desteği ve meşruluk çizgisi sorunu bulunmaktadır. İktidarı, zor araçlarının hegemonyası ile bir süre daha tutabilmeyi baştan beri hedeflemektedir, ancak bu yeterli değildir. Kitle desteğini kazanmadan ilan edilen bir zaferin toplumsal bir karşılığı olmayacağını görmekte ve bilmektedir. Bu sebepten bir toplumsal rızayı yeniden inşa etmek için seçimleri yapmaya, kitlelerin onayını almaya ya da almış gibi gözükmeye mecburdur.

Elbette faşist iktidarın seçimleri yapmaya mecbur olması, seçimleri klasik demokrasi ve hukuk anlayışı çerçevesinde yapacağı anlamına gelmemektedir. Çok açık ki bu düşünceye sahip olanların sayısı bugün hiç de az değildir. Bu noktada sınırlı da olsa seçimle değişebilecek bir iktidar beklentisinin olmadığı fikride örgütlenmektedir. Bu kısmı bir kez daha ele alacağız. Esas olarak AKP-MHP faşizmi açısından seçim örgütlenmesinin başarısı kurmuş olduğu savaş makinasının daha fazla, daha nitelikli ve sonuç alıcı çalışmasına bağlıdır.

Faşist iktidar, düzenli olarak KÖH’e yönelik işgalci-sömürgeci saldırılarla diri tutmaya çalıştığı seçmen kitlesini canlandıracak ve burjuva muhalefetini bölmede işe yarayacak bir “savaşlı seçim”(SS) sürecini örgütlemek istemektedir. Aslında 2022 Nisan ayında başlatılan “Pençe-Kilit” operasyonu SS sürecinin finali olarak öngörülmüştü, ancak PKK gerillası karşısında yaşanan başarısızlığın canlı-kanlı örnekleri bir zafer ilan edilmesinin önünde engel oldu. Tüm yasaklı-zehirli-kimyasal ve nükleer tipte silahları kullanmalarına rağmen bu plan sonuç vermedi.

Şimdi yaşanan bu başarısızlığının faşist savaş makinasında yarattığı tahribatın boyutu ülkede yaşanan yoksulluk ve ekonomik krizin derinleşmesinde kendisini gün ve gün göstermektedir. Özellikle son bir yılda savaşa harcanan bütçe tüm zamanları geride bırakmaktadır. Bunun sonucunda büyüyen ekonomik dar boğaza çözüm üretmek adına ücretlerde yapılan kısmi artış ve seçime endekslenen vaatlerle faşist iktidar, seçime kadar toplumu idare etmeye çalışmaktadır. Tersinden iktidara adaylığını koyan altılı masa da büyüyen toplumsal öfkeyi, AKP-MHP faşizminin iktidar koltuğunu seçimde kaybedeceğine inandırarak, seçime bel bağlamasını sağlayarak idare etmektedir. Bu durum üzerinden faşist savaş makinası kendisini yeniden güçlendirecek siyasal zemini bulabilmektedir.

AKP-MHP faşist ittifakı bu doğrultuda hali hazırda Rojava’ya yönelik havadan sürdürdüğü işgal saldırılarını, bir karadan saldırı ile derinleştirilerek SS sürecinin startını vermek istemektedir. 2018 seçimlerine giderken Afrin işgalini başlatan faşist iktidar 2023 seçimlerini de aynı paralellikte ele almaktadır. Bu SS taktik planlamasının da yeni olmadığı aşikardır. Ancak AKP-MHP faşizminde bu işgalci-sömürgeci planları uygulamakta ısrar, süreklilik ve derinleşme vardır. Bunun temel sebebi, faşist iktidarın temel dayanağı olan savaş makinasının çarklarını döndürme ve kitleyi bu çarkların itici gücü haline getirme zorunluluğudur.

Rojava’ya yönelik saldırı bu anlamıyla yeni bir saldırı dalgası değil, sürmekte olan işgal saldırılarında bir derinleşme yaratacaktır. Bunun Rojava halkları için siyasal, toplumsal, ekonomik sonuçları ortadadır. Rojava halkları ve savaş güçleri, enternasyonalist devrimciler Afrin işgalinden beri bu işgalci ve sömürgeci saldırıya karşı her gün mücadele vermektedir. Bu anlamıyla yapılacak işgal saldırısı Rojava için yeni ve beklenmedik bir durum olmayacaktır. Aksine beklenen, bu doğrultuda saldırılara cevap verme hazırlığı olan, faşist işgal saldırılarını başarısızlığa uğratmayı hedefleyen bir toplum, yaşam ve savaş gücü örgütlenmesi bulunmaktadır.

Bu saldırının faşizm lehine başarı ile sonuçlandırıldığı vakit esas beklenmeyen değişiklik Türkiye işçi sınıfı ve ezilen halkları üzerinde yürütülen sömürü politikalarının ağırlığında olacaktır. İşçi direnişlerinin, kadın mücadelesinin, üniversitelerin bir bütün sokağın sesi, savaşın top gürlemeleri ile susturulacaktır.

Bu sebeple SS taktiği AKP’nin son halkadaki tutabileceği en önemli yoldur. Seçimlerdeki kitle desteği ve meşruluğu bu işgal savaşındaki başarıya bağlıdır. Bu sebepten faşist iktidarın yaşayacağı bir askeri başarısızlık ya da yenilgi, savaş makinesinde bir kırılma ve çöküş yaratacaktır. AKP-MHP faşist ittifakı açısından Rojava işgal saldırısı bu anlamıyla kritiktir. Ancak son değildir.

Faşist iktidarın SS’i kaybetmesinin birinci yolu, Rojava işgal saldırısında alacağı yenilgiye bağlıdır. Bu noktada Rojava devrim güçlerinin ve enternasyonalist devrimcilerin hazırlıkları bulunmaktadır. Onlar üzerlerine düşen görevi DAİŞ çetelerine karşı Kobene’den Rakka’ya uzanan hattı özgürleştirmek, Afrin’de ve Serekaniye’de olduğu gibi Rojava devrimini savunmak için yaptıkları gibi yapacaklardır. Savaşın esas belirleyiciliği bu güçlerin direnişine bağlıdır. Bu faşist iktidarın yenilmesindeki en önemli aşamadır. Bunun bir de ülke içindeki ayağını örgütlemek gerekmektedir. O zaman ikinci olarak bu işgal saldırısının sömürgeci karakterine karşı Türkiye işçi sınıfı ve ezilen halklarının savaş hükumetine sessiz kalmaması ve örgütlenmesi gerekmektedir. Üçüncü olarak SS hazırlığı sadece ordunun devrede olduğu bir askeri saldırıdan ibaret değil, aynı zamanda savaş hükumetine karşı örgütlenmeler geliştiğinde onları da baskılayacak paramiliter güçlerin kullanılmasına dayanmaktadır. O halde savaş hükümetine karşı sadece siyasal örgütlenmeler yetmez, askeri hazırlıkların yapıldığı mahalle, semt örgütlenmelerine de ihtiyaç vardır. Dördüncü olarak bu doğrultuda örgütlenen sokağın eylem çizgisinde militanlaşma ve askerileşme hamleleri gereklidir. Faşist iktidarın güvenlik doktrinini parçalayacak ve hegemonyasını kıracak olan önemli noktalardan biri de ülke içindeki bu eylemlerin niteliği olacaktır.

Ayrı bir madde olarak bu işgal saldırısı başarısızlıkla sonuçlansa ve sandıktan Erdoğan dışında bir aday çıksa bile bu iktidarın kazanıldığı anlamına gelmeyecektir. Bu noktada kazanılan sonucu, sandığı koruyabilecek politik-askeri örgütlenmelere yine ihtiyaç bulunmaktadır. Bu maddeler kendi içinde genişletilip, çoğaltılabilir ancak esas olan AKP-MHP faşizmin kaybetmesi noktasında gelişen konjoktüre yönelik hazırlıkların bu minvalde olması gerektiğidir.

SS hem iç de hem de dışta bir savaş sürecini öngörmektedir. Seçimlere hazırlık aday belirlemelerinden daha çok savaş hazırlıklarını kimin yeterli yaptığına bağlı olarak sonuçlanacaktır. Adayın kim olacağı meselesi bu savaş gerçekliği ve yakıcılığında tali kalacaktır. Eğer savaş hazırlığı yapılmazsa herkes tarafından kabul görülen aday da olsa başarı şansı olmayacaktır. Bu sebepten durumun biraz daha farkında olan HDP etrafında birleşen sol-sosyalist ittifakın güncel görevi en geniş kitle içinde en militan mücadele hazırlıklarına girişmektir. Faşist iktidarın bu sebepten kaynaklı SS taktiğinin bir diğer önemli planı HDP’nin kapatılması, yöneticilerini siyasi yasaklı haline getirilmesi, bileşenlerin ve ittifak güçlerinin siyasi soykırım operasyonlarına tabi tutulması olacaktır.

Bu planı boşa düşürecek olan en ivedi yol topyekun faşizmi yıkma hazırlıklarını en yoğun ve en hızlı şekilde örgütlemek olacaktır.

Deyim yerindeyse, bir yanda sıradan, her günkü işlerin sürdürülmesinin, ajitasyon ve propagandanın geliştirilmesinin, mücadelenin derinleştirilmesinin kaçınılmaz sürekliliği olacaktır. Öte yandan devrimci mücadele görevlerinin, silahlı-eylemli-illegal örgütlenmesinin gelişmesi gerekecektir. Kuşkusuz birleşik mücadelenin kökleri şimdi ne kadar derinse, bu mücadeleyi o kadar daha geniş, daha yürekli, daha kararlı, daha büyük bir inisiyatifle yürütmek mümkündür.

Aynı zamanda bu hazırlıklar sadece HDP ve ittifaklarının katıldığı bir süreci değil, Millet ittifakı kitlesini de bu hazırlıkları yapmaya zorlamayı hedeflemelidir. Millet ittifakının zorlanması, kitle tabanlarının örgütlenmesinden doğru önemlidir. Yoksa tek tek Millet ittifakı bileşenlerin siyasal ve ekonomik konumları böyle bir zorlamaya uygun değildir.

Kuşkusuz Millet İttifakı siyasal konumu itibari ile liberal burjuvaziyi temsil etmektedir. İçinde millliyetçi-muhafazakar fikre dayanan AKP ve MHP türevi görüşleri de barındırmaktadır. Bu toplam için şuan odaklanılmış nokta sandık sonuçlarına bağlı olarak seçimin kazanılmasıdır. Bu ittifakın bileşenlerinden bağımsız olarak toplumda örgütledikleri ana fikir, bu seçimde AKP’nin gideceğidir. Buna kısmi sol’da dahi olmaktadır. Ancak SS süreci hazırlığı yapan faşizm tahlili üzerinden bu beklenti iyimser kalmaktadır. Bu noktada kitlelere gerçekten faşist AKP-MHP iktidarını götürecek bir örgütlenme çalışması hazırlığı içinde olma fikri ajitasyon ve propaganda edilmesi gerekmektedir. Bu çalışma yeterli düzeyde ve sonuç alıcı bir tarzda yapılmaz ise işçi sınıfı ve ezilen halkların sandıktan çıkan sonuç ile faşizm karşısında elleri kolları bağlı kalacaktır. Faşist Erdoğan kendisini seçimlerin meşru kazananı ilan edecektir. Bu tehlikeye karşı seçimlere kadar olan her gün, her saat devrimci-militan çalışmanın örgütlenme faaliyetlerine ve faşizmin saldırılarına karşı hazırlıklara sahne olmalıdır. Bu çalışmanın adresi sadece yoksul, gecekondu mahalleri değil AKP-MHP faşizminden kurtulmak isteyen tüm toplumsal dinamiklerin yaşadığı kent merkezleri ve yerleşimlere doğru da genişletilmelidir. Bu çalışmalar bir devrimci seferberlik halinde, birleşik ruhla gerçekleştirilirse işte o zaman sadece bir seçim zaferi değil, devrime doğacak bir günün kızıl şafağı da kazanılmış olacaktır.

Paylaşın