Gündem, İsmail Güldere, Slider, Umut Yazıları

Sinan Ateş cinayetinin devrimci okuması -İsmail Güldere

Ülkü ocakları eski genel başkanı faşist Sinan Ateş, faşist ülküdaşları tarafından tabir yerindeyse bir ay önce arkasından vurularak öldürüldü. Ankara’nın Çukurambar semtinde 30 Aralık günü işlenen bu cinayet akabinde bir dizi soru işaretini ve 2023’ün siyasal gelişimine dair de bir ön izleme sundu.
 
Soru işareti açık, Sinan Ateş’i kim, neden öldürdü? Onlarca gözaltı ve tutuklama olmasına rağmen hala yakalanamayan katil ve azmettiren aranadursun, bu sorunun “Kim?” cevabını bizzat faşist Bahçeli, cinayet hakkında sorulan sorular hakkında konuşmayarak, “işine bak” diye geçiştirerek ve meclis kürsüsünde “Üç hilali yargılatmayacağız” sözleriyle verdi. Bahçeli özetle, “Talimatı ben verdim, bana da dokunamazsınız” dedi. Sorunun “Neden?” kısmını ise parti içi krizin doğurduğu parti içi hesaplaşmayla sonuçlanan kavganın kendisi oluşturmaktadır. Faşist MHP, AKP ile ortaklaşmasındaki virajı alırken köklü dökülmeler yaşadı. Zaten İYİ Partide bu dökülmeler sonucu kuruldu. Bugün AKP ile birlikteliğin siyasal sonuçları ağırlaştıkça bu dökülmelerde çoğalmalar kaçınılmaz hale geldi. AKP’li yılların en keskin, zehir zemberek sözlerini söyleyen Bahçeli’nin U dönüşüne ayak uyduramayan parti tabanı ya İYİ Parti’de soluğu aldı, ya da sessizliğe gömüldü.
 
Sinan Ateş cinayeti bu anlamıyla MHP’den kopan ya da kopmayı düşünen üyeler için net bir tehdit taşımaktadır. Ayrılan ya da ayrılmayı düşünenlere, partiden ayrılmanın bir bedeli vardır ve MHP dışında siyasete izin vermem, denmektedir. Bu anlamıyla MHP’de uzun yıllar yöneticilik yapmış ve belli oranda tabanla arasında bağ oluşturmuş olan Sinan Ateş’in bu cinayet için seçilmesi tesadüf değildir. Faşist Bahçeli tehditi en yüksek seviyeden savurarak gidişata dur demek istedi. Ancak yine de bu cinayet MHP’deki dökülmeyi durduramadı, umulanın aksine cinayet sonrası on binlerce üyenin daha istifası gerçekleşti. Bu sonuç itibariyle MHP, AKP’siz bir yokoluşa doğru ilerlemektedir. Bu sebepten Bahçeli kaderini Erdoğan’ın kaderinden bağımsız ele al(a)mamaktadır.
 
Bu cinayetin MHP içi hesaplaşma itibari ile olup olabileceği boyutu budur. Ancak bu faşist cinayetin esas yarattığı etki MHP’yi aşarak, onun dışında cereyan etmektedir. Öncelikle bu cinayet sadece MHP içindeki krizi su üstüne çıkarmamış aynı zamanda iktidar içinde yaşanan krizi de daha görünür kılmaktadır. Özellikle cinayet soruşturmasının ilk günlerinde emniyet içinde anlaşmazlıklar olduğu kamuoyuna yansıdı. Ankara emniyetindeki  birimlerin birbirinden bağımsız ve özerk hareket ederek klikler halinde operasyona çıkmaları gösterdi ki Erdoğan iktidarının devlet bütünlüğündeki hala bazı taşları tam yerine oturmamaktadır. HDP vekillerinin evinin basılıp yanındakilerin gözaltına alınmasından alışık olduğumuz görüntüler bu kez MHP Milletvekili Olcay Kılavuz’un evi basılarak gerçekleştirildi. Yine devletin bekası noktasında MHP’yle ittifak yapan Erdoğan’ın Sinan Ateş cinayetiyle ilgili istediği MİT raporu açığa çıktı, daha doğrusu basına “birileri” tarafından sızdırıldı. MİT’in markajında MHP mi yoksa Sinan Ateş mi vardı sorusundan bağımsız, MHP’yi vakti gelince kuşatacak kozlar AKP’nin elinde artmaktadır.
 
Bu cinayet bir Ankara polisiyesi değil, bizzat AKP-MHP faşist iktidarının çöküntü tablosudur.
 
Devlet içinde yaşanan krizin yakın tarihli en büyük olayı 15 Temmuz Darbe girişimiydi. Bugün bu ölçekte bir kriz görünürde yok, ancak 15 Temmuz darbe girişiminden doğan devlet içi yapılanmanın boşluğunu belli ölçülerde dolduran Ergenekoncular, Balyozcular ve cemaatçiler arasında çıkar çatışmalarının yaşandığı da açıktır. Albayrakçılar, Soylucular, İsmailağacılar bunların hepsi birbirinin kuyusunu kazmaktadır, hepsi devlet bürokrasisinde güç sahibi olmak istemektedir. Mafya-devlet ilişkilerinin kara kaplı defterini Sedat Peker açtı, yazılanların bir kısmını bu anlamıyla ifşa etti. Kuşkusuz karşı devrimci Doğu Perinçek’in “Vatan Partisi mecliste olmazsa kaos çıkar” sözleri de bu nokta itibariyle öylece geçiştirilemez. Kürt halkı, demokrasi güçleri, devrimciler karşısında tek vücut görünen bu faşist cephenin çürümüşlüğü kuşkusuz içi giderek koflaşan bir görüntüden ibaret kalmaktadır. Bu görüntüyü en iyi makyajlayan savaş siyasetinde süreklilik ve seçimlere bir savaşla girmektedir. Faşist cephe, kendi iç kavgasının önünde en büyük risk oluşturan Kürt Özgürlük Hareketi’nin ve toplumsal mücadele dinamiklerinin etkisini sıfıra indirmeden bir devlet içi krizin büyümesine bu anlamıyla yeşil ışık yakmamaktadır. Bu nedenle Sinan Ateş cinayetinin aydınlatılması adı altında yapılan savcı atamaları ve tutuklamalar cinayeti siyasi bağlamından koparak, kişisel husumete indirmeye hizmet etmektedir. MHP yönetiminin düzenli tek açıklaması da bu yöndedir. Bu sebepten Sinan Ateş cinayeti  başta olmak üzere aydınlatılmayan birçok cinayet, uyuşturucu kaçakçılığı, yolsuzluk, çocuk istismarı vb. olayda  yaşanan suskunluk, alınan gizlilik kararları bulunmaktadır. Hiç şüphe yok ki yaşayacakları ilk başarısızlıkta birbirlerini suçlamaları ve boğazlamaları kaçınılmazdır.
 
Sinan Ateş cinayetinin bir başka açığa çıkardığı durum, AKP-MHP faşizminin kontra yuvası haline gelen Suriye’deki işgal bölgelerinde silahlı güçleri örgütleme faaliyetleridir. Lazkiye kırsalında bulunan, Türkmen dağı(1) diyerek sonradan adını uydurdukları bölgede özellikle AKP ve MHP üyelerinden oluşan faşistleri eğittikleri, savaştırdıkları kampların Türkiye siyasetine içkin gerçekliğidir. Faşist iktidar, burada silahlı tecrübe kazandırdıkları faşistleri hem kendi iç hesaplaşmalarında, daha çokta devrimcilere, demokrasi güçlerine yönelik suikastlerde kullanmak için eğitim vermektedir. Son birkaç yılda HDP binalarına silahlı saldırı düzenleyenler ve Deniz Poyraz’ı katleden Onur Gencer(2) isimli faşist eğitimini bu kontra yuvalarında aldıktan sonra Türkiye’ye döndü. Sinan Ateş cinayetinin kritik isimlerinden olan Doğukan Çep (Hasan Ferit Gedik’in katili) ve tetiği çektiği iddia edilen Eray Özyağcı’nın(3) da geçmiş yıllarda Türkmen dağına giderek, Bayır Bucak Türkmenlerine destek adı altında cihadist grupların içinde yer alarak YPG ve Esad rejimine karşı çatışmalara katıldıkları basına yansıdı. Türkiye’li faşistlerin kontra eylemleri planlama, gizlenme ve tekrar harekete geçme üssü haline gelen bu bölgeden çok defa YPG ya da Esad rejimi ile girilen çatışmalarda hayatlarını kaybedenler de olduğu basına yansıyan(4) kısmı ile bilinmektedir. Hatta ülkücülerden oluşan Sahil Tümeni(5) adında bir birlikleri de bulunmaktadır. Sinan Ateş cinayetinde açığa çıkan bağlantılar bir kez daha gösteriyor ki Türkiye tarafından işgal edilen Suriye topraklarında kontra güçlerin örgütlenmesi ve faaliyeti son hız devam etmektedir.
 
AKP-MHP faşist iktidarı varlığını korumaya sadece ordu, polis gücüne dayanarak değil, doğrudan ortak bir müşterek paylaştıkları SADAT ve Türkmen dağı grubu gibi paramiliter güçlerin örgütlenmesiyle hazırlanmaktadır. Kuşkusuz bu hazırlık devlet içi yaşanacak bir krizde tarafların kendi silahlı güçlerine olacak ihtiyaçlarına da dayanmaktadır. Ancak bugünkü hazırlığın güncel temel hedefi toplumsal mücadele dinamikleridir.
 
Sinan Ateş cinayeti devrimciler açısından kriminal bir vaka değildir. MHP içi hesaplaşmanın nitelik değiştirmesidir. Bahçeli’nin Erdoğan ile girdiği yol artık daha keskin virajlara dönmektedir ve bu yolda duraksama istenmemektedir. 2023 seçimlerine giderken AKP-MHP gücünün gerileyişi, başta savaşlı seçim(6) planı olmak üzere bu tipte suikastleri hem kendi içinde yapmaktan geri durmayacak hem de devrimcilere yönelik daha saldırgan bir tutum içinde olacaktır.
 
Kuşkusuz devrimci gelenek Sinan ateş cinayeti gibi devlet ve sağ içi hesaplaşmaya sahne olan (Susurluk, Muhsin Yazıcıoğlu vb.) birçok olayın failinin devletin kendi çıkar çatışmalarının derinliğinde aranması gerektiğini siyasi hafızaya kaydederken esas namlunun devrimcilerin üzerinde olduğunu bilmektedir. Kaçırıp infaz etmeler, silahlı suikastlar, bombalamalar vb. yöntemlerle örgütlenen saldırıların hedefinde hala en açık olarak toplumsal mücadele dinamikleri ve devrimciler bulunmaktadır.
 
Sonuç olarak Sinan Ateş cinayeti gösteriyor ki MHP içinde bütünlük yoktur, devlet içi kriz vardır, AKP-MHP faşizmi bunu aşabilmek için seçimleri kazanmaya mecburdur ve bunun için paramiliter silahlı güçlerin örgütlenmesine düzenli bir şekilde devam etmektedir. Bu başlıklar altında AKP-MHP faşizmine kaybettirecek mücadelenin ekseni öncelikle tüm devrimci, demokratik kurum ve kişilerin başta kendi güvenliklerini sağlayacakları mekanizmaları geliştirmeleri, daha sonra da demokrat mahalleleri güven(i)li(r) hale getirmeleridir. Bu örgütlenmenin başarısı önce paramiliter güçler tarafından düzenlenecek saldırılara karşı koyma, püskürtme şeklinde gelişirken, sonra savunmadan saldırıya da ulaşabilir. Sinan Ateş cinayetinden devrimcilere düşen ivedi ders bu olmalıdır.
 
(1)   https://sendika.org/2015/11/turkmen-dagi-gercegi-ve-akpnin-savas-provasi-hamide-yigit-311205/
(2)   https://umutgazetesi42.org/arsivler/63915
(3)   https://www.dw.com/tr/sinan-ate%C5%9F-cinayetinde-suriye-ba%C4%9Flant%C4%B1s%C4%B1-tetik%C3%A7i-ka%C3%A7t%C4%B1-m%C4%B1/a-64286124
(4)   https://www.demokrathaber.org/dhaya-gore-suriyede-catismada-olen-ulkucu-sehitmis
(5)   https://www.al-monitor.com/tr/contents/articles/originals/2016/02/turkey-syria-grey-wolves-emerge-as-jihadists.html
(6)   https://umutgazetesi42.org/arsivler/91399

Paylaşın