Hasan Gezgin, Umut Yazıları

Halil Falyalı’nın öldürülmesi ve faşist İktidar – Hasan Gezgin

Bir süredir faşist AKP-MHP rejiminin kendi iç sorunlarının nasıl açığa çıktığının ayan beyan belgelerini görmekteyiz. Geçen yıl çeşitli videolar ile faşist çete yapılanmasının içeriğine dair bilgiler paylaşan Sedat Peker’in, birçok noktada ismini zikrettiği bir isim olan Halil Falyalı yeni dönem faşist örgütlenmenin suç yükünün belirli bir kısmını taşıdı. En genel hatları ile böyle bir içeriğe sahip olan bu mesele esasında faşist rejimin ve sermayenin kendi içinde ki sorunların yeni dönem konseptine dair iz düşümleri içermektedir.

Türkiye rejiminin, yeni dönem konseptinde, siyasal güzergahının maddi olarak nasıl desteklenebileceği meselesi hala bir sorun olarak beraberinde gelmektedir. Kumardan, uyuşturucudan, döviz spekülasyonundan ve bunların yanında tali kalabilecek birçok ‘kalemden beslenen faşist rejim, kendi sermayesinin genel bir eğiliminin siyasal ve askeri pozisyonunu temsil ediyor. Burada Halil Falyalı gibi isimlerin varlığı bu genel eğilimin aldığı pozisyonlardan bağımsız değildir. O kişi, yıllık 100 milyar dolar gibi bir hacmin sahibidir. Faşist rejimin kendisinden ve çeşitli kliklerden habersiz bir şekilde bu cinayetin işlenmesi imkansızdır. Veya rejim, ‘haberli’ de olsa bunu şu anda sormaktan ziyade çete ve iktidar ilişkilerinin düzeyini kavramak gerekmektedir. Onun veya çete elebaşlarının öldürülmesi, devlet içi sorunlarından birkaçının çözülmesi için kendi çete organizasyonlarından birinin bitirilerek yeni sürecin önünün açılmasının işaretidir. Çünkü sanal kumar, normal kumar ve uyuşturucu trafiği gibi birçok ticareti elinde tutan böyle bir ismin tekelliğinin sona erdirilmesi, devamında büyük bir trafiğin başkası/başkaları tarafından bölüşülmesi anlamına gelmektedir. Bu netice, bir Kıbrıslı’nın yönettiği paranın merkez emperyalist-kapitalist devletler yönetiminde ‘anavatan’a çekilmesi anlamına da gelmektedir. Bu ticaret hacminin bir kısmının da daha kısa yoldan Türkiye içi çetenin kontrolünde olması anlamına gelmektedir. Burada diğer dikkat çekilmesi gereken nokta;Uluslararası bir yapılanma olarak Gladio’nun varlığı, ABD’nin kendi düzeni dışında hareket edenlere karşı giriştiği ataklık çabaları vs. olarak öne çıkıyor.

Kıbrıs, başta kumar olmak üzere birçok yasadışı işin ve ticaretin Türkiye için geri üssü pozisyonundadır. Bu geri üs, AKP rejimini ciddi oranda ayakta tutabilen bir kaynak içermesi bakımından önemlidir. Çünkü rejimin güvenlik sorunu ve beraberinde gelen sermayenin sürekli olarak para akışıyla desteklenmesi ciddi gündemleri oluşturmaktadır. Burada rejim sermayesinin genel eğiliminin başta ABD olmak üzere emperyalist-kapitalist sistemden ayrıştığının sonucu olarak bu kişinin öldürüldüğünü görüyoruz. Bu bir çökme ve çözülme ifadesidir. Bugüne kadar, devletin bütün dönemleri içerisinde belli başlı çete yapılanmalarının ayyuka çıktığı anlar oldu. Biraz daha eski tarihte döviz sorununun çözülmesi için mafyaların hareketlerinin kontrol altına alınması ve çetelerin devlet içi faaliyetlere yönelmesi, Susurluk gibi olaylar bunun belli başlı özellikleri olmuştur. Tekrar bugüne geldiğimizde, Halil Falyalı ismi ve diğer çete başı isimleri, AKP rejiminin işlerini çözen, para kaynağı oluşturan, kendi eğilimlerinin yol güzergahını açan bir isim olmuştur. Öldürülmesi ise buna eş değer bir paralellikte gelişmiştir. Falyalı, tuttuğu alanda tekelleşen bir isim olması itibariyle rejimin yaşadığı ekonomik sorunları kendi para tekeliyle çözerek sermayeye çevirmesi açısından bir başka cepheden yapılanmayı fazlasıyla rahatsız etti. Bu kadar geniş büyüklükte bir sermaye ve ticaret tekeliyle onu ‘yasal’ statükodaki gruplardan ayıran şey çete ve mafyaların finans sermayesine girmemesiydi. Onlar hep ‘yasadışı’ çalışırken yasal konumun himayesi altında olan kapitalist dünya için, bir sorun değildi. Ancak sorun, Kıbrıs gibi bir yerde birçok sermaye grubunun iştahını kabartacak olan döviz akışıdır. Sorun da burada başlıyor. Çete-mafya organizasyonlarının sermayelerini uluslararası arenaya açması karşıt cephesinin onu durdurmasına, imha etmesine kadar uzanmaktadır. Bu cephenin başı Gladio tarzı örgütlenmelere kadar gider.

Ülke içerisinde de giderek artan ve keskinleşen sınıf mücadelesinin, iktidarın kendi iç sorunlarını çözememesinde önemli bir yük oluşturduğunu görmek gerekiyor. Ekonomik kriz derinleştikçe, emekçilerin yaşamları ve alım güçleri gittikçe büyük bir zorluk haline gelmeye başlamıştır. Bunun doğal sonucu olarak da emekçilerin eylemleri, grevleri, örgütlenmeleri ve rejimden rahatsız olma hali belirmektedir. Kürt halkının ve gerillanın üzerinde ise onu etkisizleştirme, tasfiye etme ve sürekli savunmada bırakarak hareketsizleştirme siyaseti izlemektedir. Ancak bu konuda da istediğini elde edemeyen bir rejim görmekteyiz. Gerillanın direnişinden, fabrikaları eylem alanına çeviren işçilere kadar birçok devrimci dinamik, rejimi ekonomik, politik ve askeri sorunlarla karşı karşıya bırakmaktadır. Çetelerin eliyle elde ettiği sermaye bir başka çetesine, savaştırdığı gruplarına aktarılmaktadır. Böylesi bir yükü mevcut iç sermaye karıyla çözmesinin imkansızlığı AKP’yi uyuşturucu ve kumar gibi organizasyonların getirdiği parayla çözmesi gündemine itmiştir. Bu da yine faşist iktidarın sonunu hazırlayan diğer bir bileşkedir.

Halil Falyalı, gibi damgalı bir faşizm destekçisi ve örgütleyicisinin, uyuşturucu ve kumar baronunun cenazesinin bayraklarla donatılarak gömülmesi, birçok egemen düzen siyasetçisinin buna katılması faşist rejim ve çete-mafya yapılanmasının iç içe geçmişliğinin göstergesidir. AKP rejimi, böylesi bir ‘gösteriyle’ işçilere, emekçilere ve bütün ezilenlere demagojik bir mesaj iletmektedir. Türk bayrağına sarılı olarak gömülmek sınıflar arası ezme-ezilme ilişkisini örten bir misyona sahiptir. Faşist iktidarın yıllardır uygulaya geldiği siyasetlerin bütününde ‘devletin bekası’ yatmakta iken, bu, bugün de geçerlidir. Falyalı, hayattayken de ‘devlet bekası’ için çalışan bir kişi denirdi, öldürüldü yine benzer örüntüler imgeleniyor. Bu sebeple bayrak altına gizlenen mesaj, emekçilerin şu anda ülkenin birçok yerinde örgütlediği grevlerin, örgütlenmelerin üzerinde bir baskı aracı olduğudur. Emekçilerin bir araya gelişini zorla engelleyerek hareketlerini sistem içi noktaya çekmesi, egemen gruplar arasında çatışmayı faşizm lehine çevirmesi gibi misyonların örgütlenmesi bayrak üzerine geliştirilmektedir. Faşist devlet için bayrağa sarılı olarak gömülmek böyle bir misyon ve amaç taşırken uyuşturucu ve kumar baronunun da bu şekilde gömülmesi devlet tarafından ‘yad’ edilmiş demektir. İşçiler, emekçiler ve yoksullar her gün ölür ve öldürülürken ardında bıraktıklarına kalan ‘borçlar’ devlet tarafından zorla tahsis edilerek yoksulların üzerinde bir zor oluşturmaktadır. ‘Aynı gemide’ ve ‘aynı ırka mensup’ olmak tezi zenginler ile devlet arasındadır. Gerisi sadece demagojidir.

Birleşik devrim güçlerinin önünde duran görev; Kendi yolunu örgütlemesi ve faşizmin her alanda ki saldırıları karşısında onun daha atakta olmasıdır. Rejimin iç krizlerine oynarken beraberinde de devrimci direniş ve eylemler daha fazla örgütlenmelidir.

Paylaşın