Erdem Keçer, Umut Yazıları

Necdet Adalı’yı anlamak Dev-Lis’i anlamaktır – Erdem Keçer

Dünya tarihi sınıf mücadeleleri tarihidir. İşçi sınıfı ve burjuvazi arasındaki kavga, mesele iktidar olma söz konusu olduğu için hiçbir uzlaşmaya yer bırakmayacak kadar keskindir. Bu keskinliğin devrimci mücadele tarafı sayısız ölümsüz kahramanlarla donanmış bir güçtür. Bu gücün içerisinden Dev-Lis’li bir yürek olarak Necdet Adalı’yı anmak gençlik ve lise mücadelesinin rotasının gerçek gidişatını şaşmadan izlemek demektir.

Türkiye işçi sınıfı, emekçileri, kadınları, gençleri ve bütün ezilenleri açısından 12 Eylül Askeri Darbesi toplumsal mücadele dinamiklerinin çok önemli oranda sarsıldığı bir sürecin başlangıcıdır. Bu darbe işçi sınıfı ile egemenler arasındaki kavganın bir sınıfsal izdüşümüdür. Devlet, dünya emperyalist-kapitalist sistemine uygun bir rotada neo-liberal düzenin kuruluşu için devrimcileri ve ezilenleri devrimci ruhundan ayırmaya çalıştı. Örgütlenmeleri ezmeye ve dağıtmaya çalıştı. Türkiye devrimci hareketinin önemlice bir niteliksel kısmı darbeye direndi, ona geçit vermedi. Bu direnişler hem tekil tekil hem de örgütsel olarak, devrimci mücadeleye moral ve güç vermiştir. İlk idamın Necdet Adalı oluşu hem o gün hem de bugün Dev-Lis’in ve bütün olarak bir hareketin kuşaklar boyu aktarıp hesabını soracağı bir devrimci ısrarın doğuşudur.

1980’e gelen yıllarda Türkiye’nin yoksul semtlerinin en büyüklerinden birisi olan Ankara’nın Altındağ’ı devrimci mücadelenin önemli damarlarından birisidir. Faşist örgütlenmelerin bir kesişim noktasında kalan bu hat, sürekli olarak saldırı altındadır. Tersinden ise anti-faşist mücadele, faşizme karşı keskinleşmektedir. Bu keskinleşen savaş kazanılmak isteniyorsa, faşist saldırgan tarafın bütün savaşma azmi ve iradesi kırılmalıdır. Taktik olarak onu yöneten ve etkisiz kılan bir devrimci organizasyonun varlığı daima şarttır. Bu organizasyonu ve faşizme karşı mücadeleyi sağlayan kişi cesareti ve cüreti ile Necdet Adalı olmuştur. Onu farklı kılan bu nitelikleriyle, Adalı öncülüğünde faşistlere karşı eylemler gerçekleştirildikçe devrimci saflarda ve Dev-Lis’te güç ve moral yaratılmıştır. “Altındağ’ın altın saçlı çocuğu” Adalı, hiçbir zaman ‘sıradan’ bir devrimci olmamıştır.

Dev-Lis bir kuşaklar toplamıdır. Birinci kuşağı, onun kuruluşunda yani 1969 yılındadır. O dönemin Dev-Lis önder ve öncüleri zamanın gençlik mücadelesinin genel politik atmosferi içerisinde mücadelenin temel yapı taşlarını kurma iradesi göstermişlerdir. Çok büyük bir kitleye ve kadroya ulaşamadıysa da ilk çekirdek olması açısından kurucu irade temel yapı taşıdır. Dev-Lis’in ikinci kuşak örgütlenmesinin, ikinci kuşak atılımının yılları da özellikle 12 Eylül askeri darbesi öncesidir. İkinci kuşağın önder ve öncüleri Adalı’lardır. Çok büyük kitlelere ve belirli bir düzey kadro gücüne ulaşmışlar ve daha fazla siyasallaşmış bir gençlik mücadelesinin boyut atladığı bir süreci örgütlemişlerdir. Lise işgalleri, ders boykotları, faşistleri gerektiği gibi cezalandırmalar vs. o günün ihtiyaçları ve hatta daha fazlasıdır. O günün mücadelesinin ihtiyaçları ve devrimci atılımın gerekleri ikinci kuşağı özel bir yerde tutmaktadır. Üçüncü kuşağımız ‘90lardan 2014 Kasım’ına kadar olan süreci kapsar. Yıllardan sonra ilk Dev-Lis dergisinin çıkarılması ile başlayan bu süreç, aradaki uzun yılların verdiği boşluğun aslında hiç heyecanını kaybetmediğini ifade eder. Artık Dev-Lis’in daha fazla komiteli çalıştığı ve bütün Türkiye devrimci hareketine yön verecek kadroları yetiştirecek bir okul olduğunu öğrettiği kuşak bu kuşaktır. İlk iki kuşaktan nitelik olarak ayrılır. Ülke siyasetinde de eskiye nazaran farklılıklar mevcuttur. Dev-Lis’in örgütlenme ve mücadele anlayışı da artık daha farklılaşmıştır. Ayakları yere daha iyi basan bir programa ve tüzüğe sahip olmak, daha bilimsel bir gençlik örgütlenmesi ve devrimci mücadele anlayışı geliştirmek, kadro-kitle senteziyle daha süreklilik arz eden bir hat kurmak bu dönemin esasıdır. Üçüncü kuşak bu özgün şartları itibariyle çok büyümüş, örgütlenmiş, komiteleşmiş ve adını tarihe altın harflerle yazdıran nice isimler meydana getirmiştir. İmran Fırtına gibi, Aynur Ada gibi, Cemre gibi…

Dev-Lis’in kuşaklara ayrılması onun sürekli olarak atılımlar gerçekleştiren ve geçmişi ile geleceği arasında bağ kurduğu organizasyon yapısıyla alakalıdır. Kuşaklar sadece nitelikleri itibariyle birbirinden ayrışırlar ama bir bütünün parçasıdırlar. Her kuşak öncekilerin tecrübe ve deneyimlerini almıştır. Güncel mücadele anlayışıyla harmanlayarak var olmuştur. Bu sebeplerden dolayı içinde olunan kuşak dördüncü kuşaktır. Üç kuşağın tecrübesi, birikimi, söz ve eylemi bugünün içerisindedir. Sonraki kuşağa aktarılacak olan mücadele tarzı ve anlayışının şu anda içerisinden geçiyoruz. Necdet Adalı bir yapı taşımız olarak en merkezimizde yer alıyor. Bugünün ihtiyaçları diğer kuşaklardan daha zorludur. Faşizmi yıkmak göreviyle karşı karşıyayız. Necdet Adalı, faşistlere ve oligarşiye karşı nasıl bir kavga içerisine girip öncüleştiyse bugünün dördüncü kuşak bileşenleri bu cesaret ve cüreti yeni mücadele koşullarıyla arayıp bulmalı ve ortaya çıkarmalıdır. Dördüncü kuşağı yaratan olgu Gezi Direnişi gibi bir halk ayaklanmasıyla beraber meydanları dolduran liselilerin artık eskisi gibi bir sürecin olmayacağının karara varılmasıyla mücadelede tarz ve anlayışın iradi olarak değiştirilmesi sonucu doğmuştur. Ona uygun bilinç ve eylemi Necdet Adalı gibi sokaklarda uygulamalıyız.

Necdet Adalı’yı anlamak Dev-Lis’i anlamaktır. Devrimci Liseliler, o zorlu sürecin içerisinden zamanın ruhuna uygun ve hatta onu aşan mücadele örnekleri sergiledi. Adalı’nın idamına karşı, yoldaşları darbe koşullarında eylemler gerçekleştirebiliyorsa bu yoldaşa olan inançtandır. Bu, birbiri ardına gelişen ve sürekli olarak büyüyen yoldaşlık bağından kaynaklıdır. Ölümsüz bir devrimciyi anlatırken kullanılması gereken en somut ifade mücadelenin ondan daha fazlasını talep ettiği ve onun bu görevleri alırken kendisini daha fazla aşmakta gösterdiği ısrarıdır. Ölümsüz bir devrimciyi anlatırken kullanılması gereken en somut yöntem ise devrimci eylem çizgisidir. Necdet Adalı 41 yıldır dilden dile yayılıyorsa o, devrimci mücadele için sürekli olarak daha fazlasını istediği içindir. 41 yıldır yaşıyorsa devrimci eylem çizgisinin bugün var olmasıdır. Adalı, hapishaneden kaçış planı yaparken de bunu düşünüyordu, faşizme karşı eylemler yaparken de ve hatta idam sehpasını kendisi tekmelerken de. O, eylemlerle ve sloganlarımızla yaşadı, yaşamaya devam edecek.

Dev-Lis, çağları aşacak olan Necdet Adalı gibi bir önderini içinde büyüttü. Necdet Adalı, kendisinin ve kendisinden sonraki bütün liseli kuşakların öncüsü ve gıpta ile örnek aldığı kişidir. Bu gıpta bugünün kuşağına artık yeni bir devrimci görevler yüklemektedir. Necdet Adalı’ya sahip çıkmak kuşağı ayağa kaldırmaktır. ‘Yer altında ölümü utandıran yürek’ olan Adalı’nın gelecek kuşaklara çağrısı Dev-Lis’in üstüne yüklenen görevlerin yerine getirilmesidir. Türkiye ve dünya devrimci hareketine yön verebilecek kadroların nasıl ortaya çıkacağı sorusu da buna aittir, milyonlarca liselinin tek bir hedef halinde Dev-Lis programı altında siyasallaşarak sisteme karşı yürüyüşü de.

Günler, Adalı’nın Dev-Lis’lilerini sokağa çağırmaktadır. Salt bir protesto anlayışı bugünün ihtiyacını karşılar mı? Dev-Lis buna cevap aramalıdır. Ülke ve gençlik hareketi egemenler tarafından kuşatılmak istenmektedir. Bu kuşatmayı kuşatmak için lise örgütlenme alanlarımızı sarsmaya çalışan egemenlerin bu alanın arkasına sakladığı şeyleri görmemiz gerekmektedir. Egemenlerin bu “güçlü” görüntüsünün arkasında zayıflık vardır. O zayıflık, birbiriyle para ve sivil faşist iktidar ilişkisi kuran müdürlerdir, faşist öğretmenlerdir, onların okul içerisinde kurdukları çete benzeri yapılanmalardır. Bunlar faşist iktidarın ve egemen sermayenin topyekun bir gençliği kuşatmasındaki etkisiz görünen ama onlar için hayati derecede öneme sahip örgütlenmeleridir. Çay dağıttığı için liseliler cezalandırılıyorsa, staj alanlarında liseliler ölümüne çalıştırılıyorsa ve örgütlendiği için okuldan atılıyorsa Dev-Lis bu sorunlara çare olmalıdır. Çare her zaman bir alternatif ‘sistem’ kurmaktır. Egemenlerin ideolojileri de onların zayıf taraflarıdır. Onların ideolojilerinin dış görüntüsü eğitim politikalarına yansır, gençliğe yönelik hareketlerine yansır. Bu sebeple tarihsel bir misyonu yerine getirmek, çağın bu anında sistematik bir şekilde büyüyen egemenler ile gençlik arasındaki çelişkilerden devrimci yöntemlerle faydalanmak elzem ve hayatidir.

Adalılar diyarı bir devrimci okuldur. Devrimci Liselilerdir. Necdet Adalı’nın hayat hikayesi bu yüzden 22 Ağustos 1958’de başlamadığı gibi bugün de bitmiş değildir, hala yaşıyor. Hala yaşatılıyor. 12 Eylül Askeri Darbesi’nin hakkında idam kararı verdiği Dev-Lis önderi Necdet Adalı’yı aramızdan alışı bir romanın sayfalarını artırmıştır. Hikayeyi onlar başlatmadığı için onlar bitiremez. Bu bizim hikayemizdir. Bu yüzden ölümsüzlük yaşama içkindir. Ona aittir. Onunla beraberdir. Bir insanın “doğru yaşayıp ve doğru ölmesi” ölümsüzlüğün iksiridir. Yaşama içkin bir güç, daima ama daima, kazanır. Kuşaklarımız çok önderler yarattı. Ulaş Bayraktaroğlu’ndan Ulaş Adalı’ya kadar birçok yoldaşımız tarihsel bir misyon olarak Necdet Adalı’nın da emeğinin çok büyük olduğu bir devrimci mücadelenin atılım yapmasını sağladılar.

Dev-Lis’e ve Adalılara düşen görev bunları ve daha fazlasını yerine getirmektir. Liseli gençlik üzerindeki ablukayı dağıtacak olan yegane güç hala Dev-Lis’tir. Bir Dev-Lis’li bu tarihsel misyon ile hayata geniş çerçeveden bakmalı ve harekete geçmeli, geçirmelidir.

Paylaşın