Doğan Adalı, Umut Yazıları

Sınıf Mücadelesinin Öznel Koşulları – Doğan Adalı

Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir.
Özgür insan ile köle, patrisyen ile pleb, bey ile serf, lonca ustası ile kalfa, tek sözcükle, ezen ile ezilen birbirleriyle sürekli karşı-karşıya gelmişler, kesintisiz, kimi zaman üstü örtülü, kimi zaman açık bir savaş, her keresinde ya toplumun tümüyle devrimci bir yeniden kuruluşuyla, ya da çatışan sınıfların birlikte mahvolmalarıyla sonuçlanan bir savaş sürdürmüşlerdir.
(Marx & Engels, Komünist Manifesto, 1848)

‘İlkel Komün’ün sona ermesiyle başlayan sınıflı toplumlar çağı, hiç tartışmasız sınıf mücadeleleri tarihidir. Günümüzde sınıf mücadelesi dendiğinde işçi sınıfının ücret artışı, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, sendikalaşması, işten atılmalar, direnişler, vb. mücadeleler anlaşılır genellikle. Oysa işçi sınıfının ve toplumun çeşitli kesimlerinin bir ‘ücretli kölelik’ düzeni olan kapitalizme, sermaye sahibi olan burjuvaziye karşı bütün yönleri, yöntemleri ve araçları ile yürüttüğü mücadelenin bütünüdür sınıf mücadelesi.

İşçi sınıfı başta olmak üzere, ezilen-sömürülen sınıfların kapitalist burjuva düzeninden kopardıkları sınırlı da olsa hakların ve özgürlüklerin toplamı da sınıf mücadelesidir ve onun ürünleridir. Dereleri, ormanları için direnen köylüler, pandemi yasakları altındaki adaletsizlere karşı çıkan esnaflar, Şenyaşar ailesinin adalet nöbeti, Cumartesi Anneleri’nin engellenemeyen kararlılığı, kadın cinayetlerine karşı süren kadın eylemleri, Boğaziçi Üniversitesi’nde kayyuma karşı verilen mücadele ve benzerleri de sınıf mücadelesinin birer parçasıdırlar hiç kuşkusuz.

Eğer kapitalist devlette var olan mevcut haklar ve özgürlükler sınıf mücadelesinin kazanımları olarak görülmezse, bu, bu hakları ve özgürlükleri burjuvazinin kendi isteği ile verdiği anlamına gelir ki böyle bir şey burjuvazinin ve kurduğu kapitalist sistemin doğasına aykırıdır. İşçi sınıfının ve toplumun bugün yararlandığı yasal hakların birçoğu yasal mücadeleler ile kazanılmamıştır. Önce fiili bir mücadele verilmiş, bu mücadele ile elde edilen haklar egemenler tarafından zorunlu olarak yasallaştırılmıştır (sendika hakkı, grev hakkı, 8 saatlik iş günü hakkı gibi). Bu yasalaşmış hakların devam etmesini sağlayan şey ise burjuva yasaların kendisi değil sınıflar arası güç dengesidir yani hiç durmadan devam eden sınıf mücadelesidir.

“Proleterlerin bir sınıf olarak ve bunun sonucu, bir siyasal parti olarak bu örgütlenmeleri, gene işçilerin kendi aralarındaki rekabet yüzünden sürekli bozulur. Ama daha güçlü, daha sağlam, daha kuvvetli olarak durmadan yeniden doğar. Burjuvazinin kendi arasındaki bölünmelerden yararlanarak, işçilerin özel çıkarlarının yasal olarak tanınmasını zorlar.” (Marx & Engels, Komünist Manifesto, 1848)

Sınıf mücadelesi ve zor arasındaki ilişkiyi birbirine değmeyen iki ayrı mücadele biçimi olarak ele almak tamamen yanlıştır. Kendilerine hangi sıfatı yakıştırırlarsa yakıştırsınlar reformist ve liberal akımlarda bu çok belirgin bir anlayıştır. Kapitalist sistemde burjuvazinin sınıfsal hâkimiyetini sağlamak için kullandığı yöntemlerin hepsi zoru içerir (kapitalist devletin kendisi dâhil). Yani kapitalist devletin zoru, sadece fiili zordan, çıplak zordan oluşmaz. Bu sürekli zorun fiili ve ekonomik olarak ikili bir yönü vardır. Ekonomik kriz dönemleri ekonomik zorun zirve yaptığı dönemlerdir.

Egemenlerin uyguladığı ekonomik zorun temeli, ücretlilerin ayağına vurulmuş olan “ücret”, yaşamak için emeklerini satmak zorunda oldukları ücretleridir. Bu pranga nedeniyle toplumun büyük bir kesimi ücretli çalışanlar işsizlikle, yoksullukla, açlıkla tehdit edilirler. Hem en kötü koşullarda çalışmaya zorlanırlar hem de kaderlerine razı olup sessiz kalmaları istenir. Sessiz kalınmadığında ise bu ekonomik zora zaten sürekli devrede olan kolluk güçlerinin fiili zoru eşlik eder. Bugün yaşanan işçi eylemleri ve onlara yapılan müdahaleler göstermektedir ki böyle bir sürecin tam ortasındayız. Sınıf mücadelesinde işçi sınıfı ve diğer kesimlerin kendisine uygulanan bu çok yönlü zora karşılık her biçimi ile karşı-zoru örgütlemesi, kullanması sonuna kadar meşrudur.

İşçi sınıfının kurtuluşu [işçi sınıfının] kendi eseri olacaktır. (Marx & Engels, Komünist Manifesto, 1848)

“Kapitalizm çöküşün eşiğinde”, “Kapitalizm çöküyor” gibi şeyleri çok sık okuyoruz, duyuyoruz son dönemde. Biliyoruz ki kapitalizm kendiliğinden çökmeyecek, ustalarımız bunun altını kalınca çizmişler. Dünyayı çürütecek ama yine kendiliğinden çökmeyecek kapitalizm. Kapitalizm ancak politik bir hazırlıkla ve işçilerin iktidarını, sosyalizmi hedefleyen, işçilerin öznesi olduğu bir sınıf mücadelesi ile çökecektir.

Emek ve sermaye arasındaki çelişkinin derinleştiği ve bunun sonucunda sınıf karşıtlığının, dolayısıyla sınıf mücadelesinin daha net görünür olduğu bir dönemde gerekçe ne olursa olsun işçi sınıfının örgütlenmesini öteleyen veya onun tarihsel rolünü yok sayan anlayışların, sınıfın dışında verdikleri mücadele ne kadar kitlesel! Ya da ne kadar keskin, bedeli ne kadar ağır olursa olsun sınıf mücadelesinin esasını yok saydığı için hep eksiktir ve ne yazık ki başarısızlığa mahkûmdur.

“Bugün burjuvazi ile karşı karşıya gelen bütün sınıflar içerisinde yalnızca proletarya gerçekten devrimci bir sınıftır. Öteki sınıflar modern sanayi karşısında erirler ve nihayet yok olurlar; proletarya ise onun özel ve temel ürünüdür. […] Daha önceki bütün tarihsel hareketler, azınlık hareketleri, ya da azınlıkların çıkarına olan hareketlerdi. Proleter hareket, büyük çoğunluğun, büyük çoğunluğun çıkarına olan bilinçli, bağımsız hareketidir.”  (Marx & Engels, Komünist Manifesto, 1848)

Ekonomik terör ile AKP-MHP faşist terörünün devlet terörü olarak iç içe geçtiği,  bu ikisinin işçilerin ve emekçilerin üzerindeki baskısının hızla arttığı ve daha da artacağı günlerden geçiyoruz. Buradaki esas sorun işçi ve emekçilerin bu zorlu günlere hazırlıklı olup olmadığı; örgütlülüklerinin bu zorlu sürecin üstesinden gelebilecek düzeyde olup olmadığıdır. Daha da önemlisi işçi sınıfının tarihsel rolünü oynaması için onları örgütleyecek, öncülük, önderlik edecek olan sosyalistlerin bu sürece hazır olup olmamaları, görevlerini yerine getirip getiremedikleridir sorun. Sınıf mücadelesinin düzeyini, sonuçlarını bu soruların cevapları belirleyecektir.

Proletarya sosyalistleri, devrimci, öncü işçiler için sömürünün, sömürgeciliğin ortadan kalktığı bir ülke ve dünya için tek koşulun sınıfları ortadan kaldırmak olduğu görüşü doğrudur, hâlen geçerlidir. Tarihsel olarak bunu gerçekleştirecek olan işçi sınıfının örgütlenmesini ve devrimin ve sosyalizmin öznesi olmasını sağlamak, sınıf mücadelesini yükseltmek önümüzde duran en acil görevdir.

 “Komünistlerin acil hedefleri, bütün öteki proleter partilerininkiyle aynıdır: proletaryanın bir sınıf olarak oluşması, burjuva egemenliğinin yıkılması, siyasal gücün proletarya tarafından ele geçirilmesi.” (Marx & Engels, Komünist Manifesto, 1848)

Paylaşın