Cemre Abrek, En Çok Okunanlar, Umut Yazıları

Şok terör taktiği devrede – Cemre Abrek

AKP-MHP faşizmi bir süredir tartışılan farklı toplumsal alan dinamiklerine yönelik saldırı dalgasını yeni bir taktikle başlattı. Kuşkusuz ilk adım Gare’de yaşandı. Bu adım başarısızlığa uğrasa da, aynı zincirin halkaları olarak işleyen bir mekaniğin sürdürülmesi yürürlüğe girdi. İmralı’da Öcalan’ın yaşamı üzerinden yayılan spekülasyon, ardından Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürülmesi, aynı gün HDP’ ye kapatma davası ve bu sabah İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırıldığını duyuran kararname…


Gare’de başarıya ulaşamayan yeni taktik, bir sabah anlık şok baskınla, gerilla güçlerini ani bir baskına uğratarak sonuç almayı hedefliyordu. Ancak askeri alanda başarısız olan bu taktik, toplumsal alana uyarlanarak devam ettiriliyor. İmralı üzerinden yürütülen tartışmalar Kürt Özgürlük Hareketini, Gergerlioğlu “seçilmişliğin” tasfiyesini, HDP’ ye açılan kapatma davası ve siyasi yasak listesi, onun çatısında buluşan Türkiye ve Kürdistan demokrasi cephesini, İstanbul Sözleşmesi devasa boyutlara ulaşan kadın kurtuluş mücadelesini/feminist mücadeleyi hedefe koydu. Bu dinamiklere yönelik “şok ve terör” taktiği devrede.


Faşizmin uzunca bir süredir güçten düştüğüne dair bir çok siyasal tespit ve sokak gerçekliği herkesin olduğu kadar Saray’ın da malumu. Kısaca söylemek gerekirse; ABD ve AB’ye yeniden entegre olma çabasının, beklenen muhataplıkla sürdürülüp, sürdürülmeyeceğine dair iktidarın kuşku ve kaygıları büyüyor. Her ne kadar AB yaptırımları ertelense de S-400’ler, Suriye ve İran meselelerinde NATO’ya tam uyum, ABD öncülüğünde Rusya ve Çin’e karşı cepheleşme de Türkiye’ye nasıl bir misyon biçileceği konusunda belirsizlik uluslararası arenada sürüyor. Ekonomik kriz içerisinde debelenen iktidar giderek yalnızlaşıyor. Emperyalizmin bölge siyasetinde “kuralsızca” rol edinme çalışmasına karşılık “açılmayan telefon” , kırılgan bir aşamaya gelmiş olan iktidarı olası “iç tehliklere” karşı yeni bir yönelimle harekete geçirmiş durumda. Dışarıda sıkışan iktidar, içeride yükselen anti-faşist öfkeyi durduramazsa 2021’in kendisi için sonu olacağını görüyor. Erdoğan, uluslararası tekellerle gelişen belirsizlik süreci içerisinde, güçlü görünmeye ve içeride yükselen tepkilere rağmen iktidarını korumayı becerebilirse, belirsizlik sürecinin kısalacağını ve çok büyük bir pazar olan Türkiye’yi kaybetmeyecek olan tekellerin eninde sonunda kendisi ile masaya oturacağını hesaplıyor. İktidarın, kapitalizmin bekası açısından ilk ve acil olan hedefinde düzen dışı güçler olmakla birlikte, bir adım sonrası olarak düzen içi güçleri de paralize ederek, kendisi dışında alternatif bırakmayacak bir yönelime devam edeceği aşikar. Özetle; “demokrasinin” kimsenin umrunda olmadığı küresel bir mücadele döneminde, iktidar “şok” yöntemlerle muhalefete, devrimci, demokrasi güçlerine saldırmaya devam edecek ve elini sürekli yükseltecek. “Bu yapılamaz”, “bu kadarına da cesaret edemez” denilen ne varsa ona “cesaret” edeceği bir dönem inşa edilecek.


Güçten düşen iktidar, faşist şok teröre yönelerek anti faşist güçlerin organize olmasını engelleyecek siyasal – askeri baskınlarla, “güçlü” olduğuna, istediğini yapabildiğine rıza gösterecek bir politik hegomanya kurmaya yöneldi. Ebu Gureyb zindanında yaşanan vahşetin doğrudan, işkenceciler tarafından görüntülenerek kamuoyuna sızdırılması nasıl bir özel savaş taktiğinin parçasıysa, benzer bir psikolijik savaş taktiği de bugün devrede. İnsanlara şoklayıcı zulm uygulamak ve eş zamanda örgütlü güçlere yönelik fiziki saldırılarıları da yükselterek, parçalamaya çalışarak, öfkenin yerini “değiştirilemezliğe” dönüştürmek demek . Son bir haftadır faşizmin saldırılarının bir boyutunu bu “hodri meydan” yönelimi oluşturuyor. Diğer boyutu da “şok ve terör” taktiği. Bu taktikte iktidar güçsüzlüğünü, “güçlülükle” yer değiştirmek istiyor. Bir ABD yöntemi olan bu savaş taktiği, zemin olarak “askeri çok olan kazanır” düşüncesine dayanır ve böylelikle düşmanı korkutma ve paniğe sürükleme hedeflenir.


Meydanlara çıkma dinamiği taşıyan güçler doğru ve güçlü organize olamazlarsa, “küçük tepki” biçimleriyle iktidar tarafından kuşatma altına alınarak, polis, faşist çeteler vasıtasıyla tecrit edilmeye zorlanacaklar. Faşizmin üniformalı ve üniformasız güçleri “askeri çoğunluk” olarak boy gösterecektir. Örneğin yüz kişilik eylemleri, binlerce polis gücüyle ablukaya almak bunun göstergesidir. “Şok faşist terörün” nihai amacı devrimci – demokratik güçlerin, muhalefetin “kırmızı çizgilerine” sürekli taaruzda bulunarak “şaşkınlığa uğrayan ve karşısındaki gücün büyüklüğüne inanmış” bir iç muhalefetin yaratılmasıdır.


Ancak bir savaşta her zaman iki plan vardır, ve ancak bunlardan biri başarılı olur. Hiçbir cephede iki karşıt gücün aynı anda başarılı olduğu görülmedi. Faşizmin bu saldırı planı karşısında elbette devrimci güçlerin de bir mücadele planı var. 2021 bunların çetin kavgası ile geçecek. Devrimci siyaset, faşizmin bu taktiği karşısında kendi sağına yedeklenmeden, özgücüne güvenerek devrimci birleşik güçlerce yürüyüşünü sürdürecek. Kuşkusuz yeniden “çelme” siyasetini gündeme taşıma anlayışları gelişecek, faşizme kaybettirme adına başka sistem güçlerine yedeklenmeyi gündeme taşıyanlar çıkacak.


Fırtınalar turnusoldur. Kök salamayan ve bir hedef doğrultusunda yürüyemeyenler rüzgarın gücüne göre savrulmalara maruz kalır. Ancak fırtına altında yürüyüşüne devam edebilenler baharı karşılayabilir. Bu açıdan stratejik mücadelenin adım adım inşası geleceği kazanacak yegane güçtür. Stratejik yürüyüşte ortaklaşanların dönemsel taktiği en geniş güçleri sokaklara taşıyacak bir yönelimi büyütmek olduğu kadar taaruz iradesini kitlesel seferberliğe çevirmek olmalıdır. Ve hiç durmadan küçük güçlerle, faşist güçlere yönelmek, bu odakları eylem yağmuru altında tutmak faşizmin “şok ve terör” taktiğini tersine çevirecek, kitlesel mücadeleye de güç ve moral verecek niteliğe haizdir. Faşizm zayıflıyor, yalnızlaşıyor ve iç çelişkileriyle çürüyor, devrimci güçler birleşiyor, büyüyor, moral üstünlüğü ele geçiriyor.

2021 iki karşıt gücün karşılıklı büyük çarpışmalar yaşayacağı ve tepkimeye gireceği “yazılı yasaların” olmadığı muharebelere sahne olacak. Engels’in “Önce siz ateş edin mösyö burjuvazi” çağrısına burjuvazinin ateşli yanıt vermesi yüzyıllardır devam ediyor. Şimdi AKP faşizmi de eski sınıf kardeşlerinden öğrendiği yoldan yürümeye devam ediyor. AKP’nin de açtığı bu yolda şimdi devrimci proletryaya cevap hakkı doğdu. Sahne devrimci proleteryanın, ezilenlerin, kadınların.

Paylaşın