Cemre Abrek, Gündem

Kaçırılması vacipler: Zeki Erginbay’dan, Gökhan Güneş’e – Cemre Abrek

Mosmor olmuş gülyazısı bedenin.
Düşmüş sanki erguvanlar içinde
En genç burcu yıldızlardan bir kalenin

***

En genç burcu yıldızlardan bir kalenin.
Uçmuş sanki uçsuz bir uçuruma
Gökyüzünün çakır gözlerinden*

Bugün 23 Ocak. 1977 yılının 23 Ocak’ında, bir devrimci İnşaat Mühendisleri Odası’ndan çıkarken kaçırılacak. Ne olduğu, nerede olduğu 2 Şubat günü Ömerli Barajı’nda bulunan cansız bir bedenle anlaşılacak. Sol göğsünün üzerine sıkılan tek kurşunla katledilen Zeki Erginbay, 70’li yıllarda devlet tarafından kaçırılma, kaybedilme, katledilme döneminin başladığını gösteren bir konseptin ilanı açısından da önem taşır. Kuşkusuz Zeki Erginbay devlet güçlerine istediklerini verse, biat etse, işçi sınıfına, yoldaşlarına ihaneti kabul etse, belki kendisi yaşayacak fakat bu konsept yine devam edecekti. Ancak o onursuluzlukla yaşamak yerine ölmeyi tercih edenlerin, işçi sınıfı davasının bedel gerektiren ışıklı yolunda yürümeyi tercih etti. Adını bugünlere taşıyan, taşıtan güç, tam da bu tercihinde gizlidir. Zeki Erginbay sadece devlet tarafından kaçırılması ile değil, sömürüye ve sömürgeciliğe meydan okuması ile tarihe geçti, ölümsüzleşti.


Herkes bilir ki; Sabahattin Ali’den bu yana iktidar gücü karşısında yer almış, politik kimliğe sahip insanların kaçırılmasının, bir mezarı dahi olmadan kaybedilmesinin, infaz edilmesinin tüm dünyada tek gerçek faili devlettir. Türkiye’de ki iktidar gücünün ise kuruluşundan bu yana mayasında yer alan bu gerçeklik, muhalefet ile mücadelesinin başat yöntemidir. 90’lı yıllarda Kürt halkı özgürlük mücadelesinin bedelini, coğrafyasında 17-18 bin evladıyla, “fail-i devlet” olan kayıplarla ödedi.


2016 15 Temmuz sonrası OHAL’le başlayan faşizmin kurumsallaşması dönemi aynı zamanda beyaz toroslardan, siyah transporterlere, dublolara geçişinde dönemi oldu. Herhangi bir ülke de otomobil markası sayılabilecek bu tanımlamalar, Türkiye’de kaybedilmenin, kaçırılmanın simgesi haline dönüştü. Ülkenin bir dönem başbakanı dahi muhaliflere yönelik tehditlerini sıralarken, “beyaz toroslar geri döner” cümlesi ile devlet saldıganlığının boyutunu tarif ediyordu. “Çöktürme planları” kapsamında ve özellikle son beş yıldır adeta kaçırmalar ve faşist terör yeniden bir konsept olarak adım adım icra edildi. Tahliye edilen mafyalardan, SADAT çete örgütlenmesine, polis-bekçi yapılandırılmasından, 90’lı yılların aktörlerine yeniden organize edilerek, göstermelik yasalar ve haklar dahi bizzat onu yazanlar tarafından askıya alındığı açık bir savaş başlatıldı. Bu savaş; iktidarını korumak için her türlü gayri nizami, faşist terör yöntemlerini devreye koyan iktidar gücü tarafından tüm muhaliflere yönelik ilan edildi. Düzen içi güçler arasında da devreye koyulan faşist terör cemaatten, Millet ittifakına, bu konseptin geçmiş ortağı Davutoğlu’nun partisine kadar genişletildi. Kuşkusuz kendi aralarındaki bu çelişkiler tali ve dizayn edici bir nitelik taşıyor. Ancak söz konusu devrimciler olunca çürümüş bir düzenin ayakta kalması için sömürünün bekasını koruyanlarla, özgürlük güçleri arasında acımasız, çıplak, keskin bir sınıf savaşımı sürdürülüyor. Ve bu savaşta devlet güçlerince her zor biçiminin uygulanacağını bilmek ve hazırlanmak gerekiyor.


Yeni bir dönem başlıyor. Faşist terörün, belirli hedeflere yoğunlaşarak yöneleceği, kaçırmalardan, fiziki saldırılara, kaybetmelere, suikastlara kadar uzayacak uygulamaların yeniden devreye gireceği bu dönem iktidar bloğunca devreye koyuldu. Birkaç ay önce Devrimci Partili Gündüz’ün sokak ortasında kaçırılması kamuoyuna yansıyınca resmi gözaltı işlemi yapmak zorunda kalan güçler, 20 Ocak günüde ESPli Gökhan Güneş’i kaçırdı. Bu yazı kaleme alındığı sırada görüntülere rağmen kaçırılmanın halen “resmileşmemesi” aynı zamanda tüm muhaliflere yönelik bir “korku” inşasının yayılmasını amaçlarken, diğer yandan da geçmişte her kaybedilmenin adım adım böyle gerçekleştirildiği unutulmamalıdır. Bugün Vatan Emniyetten, AKP bürolarına, adliyelerde, hakim, savcı odalarında kitlesel olarak Gökhan’ı sormak sadece savunmada, sosyal medya çağrılarıyla salt beklemek değil aynı zamanda hesap sormaya dayalı kuşatma hamlesidir.


Böylesi özgün dönemlerde eski tarz ve alışkanlıkların yerini yeni mücadele dinamiklerine göre güncellemek gerekir. Faşizme karşı taaruz haline yükselmiş bir mücadele politik, örgütsel, moral gücü olarak atak biçimde sürdürülürken, hiçbir geri çekilmeye taviz vermeden, diğer taraftan da faşist terörün hedef alma biçimlerini bilerek, öngörerek özellikle öncüler ve pratikçilerce kendi yaşamları tümüyle buna uygun organize edilmelidir.
Hedef olma, hedef al sözü dönemin en kritik icrası olarak geleceği belirleyecektir.

*Can Yücel’in Zeki Erginbay’ın ardından yazdığı Ağıt şiirinden.

Paylaşın