En Çok Okunanlar, Mehmet Yılmaz Kaya, Umut Yazıları

Kasım Atılımı’nı zafere taşıyacağız – Mehmet Yılmaz Kaya

Kasım Atılımı devrimci siyaset açısından tarihsel bir dönüm noktasıdır. Uzun yıllardır var olan devrimci bir geleneğin ülkede ve bölgede yaşanan gelişmeleri değerlendirerek yaptığı devrimci müdahale hamlesidir. Türkiye ve Kuzey Kürdistan devriminin birleşik gelişim pratiği açısından Türkiye cephesinde özne rolüne aday olma duruşudur.
 
Bir tarihsel dönemin anlamını yorumlamak, üzerinden belirli zaman geçince ele alınır. Bu tarihçiler açısından çokça tekrarlanan bir durumdur. Bu tamamlanmış tarihsel olgular için geçerlidir. Ancak Kasım Atılımı bitmiş, tamamlanmış bir süreç olmadığı için kesintisiz devam eden bir yürüyüş hattı olarak tarihçilerin okumasından ayrışır, militanın yarınına, dünden tutulan pusula işlevi görür.
 
AKP iktidarının Gezi Direnişi sonrasında içine girdiği yeni yönelim faşist iktidarı inşa etme süreci olarak gelişti. Kasım Atılımı bu yönüyle AKP iktidarının Gezi Direnişi’ne reaksiyon olarak geliştirdiği baskıcı-otoriter yönetime dönüşüm sürecine verilmiş bir cevaptı. Gezi Direnişi Türkiye topraklarında, yıllar sonra devrimci bir halk direniş dinamiği olduğu gerçeğini gözler önüne serdi. Türkiye topraklarında özgürlük sesleri ve devrimin güncelliği güçlü bir şekilde duyulmaya başladı Bu yönüyle Gezi Direnişi gerçekten de AKP’nin kimyasını bozmuş ve onun adım adım otoriter faşist bir rejime dönüşme sürecinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bugün geriye baktığımızda iki olay, Gezi Ayaklanması ve 6-8 Ekim Kobane Ayaklanması, kuruluşundan bugüne AKP iktidarını en temelden sarsmış iki devrimci halk ayaklanmasıdır. Faşist iktidar iki ayaklanma karşısında ciddi bir sarsıntı yaşamış ve iktidarının yıkılması tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.
 
Kasım Atılımı bu iki devrimci halk ayaklanmasının tecrübeleriyle Türkiye Devrimci Hareketi cephesinden iktidara verilmiş bir yanıttır ve onu böyle okumak doğru olacaktır. AKP iktidarı 2015 Haziran seçimleri sonrasında Türkiye ve Kuzey Kürdistan halklarına dönük olarak sistematik bir savaş ilanında bulunurken, stratejik hedefini esasen bir daha Gezi ve Kobane Ayaklanmaları gibi ayaklanmaların bir daha yaşanmaması üzerine kurdu. İki ayaklanmanın sarsıcı etkileri, AKP iktidarının kuruluşundan bugüne kadar geçirdiği otoriterleşme sürecinde önemli bir netleşme eşiğini oluşturdu.
 
AKP iktidarı Türkiye ve Kuzey Kürdistan topraklarında gelişen özgürlük mücadelesini boğmak için MHP ile fiili bir koalisyon kurarak adım adım faşizmi tahkim ederken, devrimci siyaset bunun karşısında Kasım Atılımı ile işçi sınıfı cephesinden, devrimci savaş hattında kendisini kurmuştur. Faşizmin bütün saldırıları karşısında sağa kayarak sürecin geçmesini beklemek yerine bizzat sahada devrimci pratik örgütleyerek devrimci mücadeleyi yükseltme arayışına girmiştir. O dönem Türkiye Devrimci Hareketi’nin büyük bir kesimi, 7 Haziran seçimleri sonrasında sağa kayarak, kendi sağından medet uman düzen içi arayışlara girerken devrimci siyaset 2014 Kasım ayından başlayarak, Atılım süreciyle üzerindeki ölü toprağını atan fırtınanın geçmesini bekleyen değil, fırtınaya karşı yürüme iradesi ile an’a ve geleceğe müdahale etme hamlesi içerisinde oldu. Bu yönüyle – an’a ve geleceğe devrimci müdahalede bulunma- arayışı atılımın mayası olarak güne de ışık tutmaktadır. Geride bıraktığımız 8 yılın sonunda esasen en değerli ve doğru halka içinde bulunduğumuz an’da ve gelecekte Türkiye işçi sınıfının ve ezilenlerin devrimci öncüsü olma arayışıdır. Bu yönüyle Kasım Atılımı, özellikle Gezi ve Kobane Direnişi’ni yaratan maddi koşulların içinden çıka gelen iktidar perspektifli öncülük arayışıdır. Dolaysıyla Kasım Atılımı herhangi bir geleneğin şablonlarıyla kendini daraltan statükoculuğu terk ederek tıpkı 71 kopuşunda olduğu gibi dönemin devrimci görevlerine yanıt olmuştur. Bugünde değişen ve geşilen devrimin görevlerine öncülük etme arayışını sürdürmektedir.
 
Dönemin yürütücüsü olan özneler kısa bir zaman diliminde bile bugünlere uzanan önemli mücadele değerleri ve kahramanlıkla dolu bir devrimci tarih yaratmışlardır. Bugünden baktığımızda Kasım Atılımı sadece bir tarihsel kopuş değil geleceğe dönük devrimci arayıştır. O nedenle Kasım Atılımı bir yönüyle de zamanının ruhunu yakalama çabasıdır demek doğru olacaktır. 
 
Zamanın devrimci ruhunu yakalamak
 
Sınıf mücadelesi içerisinde zamanın ruhunu yakalamak önemli ayırt edici bir durumdur. Kasım Atılımı bu yönüyle zamanın ruhunu yakalamıştır. Sınıf mücadelesi içerisinde devrimci konumlanma  arayışı olarak uzun yıllardır var olan fasih daire kırılmıştır. Kasım Atılımı ile birlikte 12 Eylül 1980 ve 1990’lı yılların yarattığı yenilgi atmosferiyle köklü bir hesaplaşma yapılmış, uzun yıllardır yenilgi ve yılgınlık atmosferi içerisinde olan Türkiye Devrimci Hareketi’nin belirli bir tarihsel geleneği içerisinden çıkan “öncülük” zamanın devrimci ruhunu yakalayarak mücadelenin ihtiyaçları temelinde ileri devrimci bir hamle yapmıştır. Doğru zamanda, doğru hamleler yapmak mücadelenin gerçekçi ihtiyaçları temelinde olduğu sürece zamanın ruhunu yakalayarak, geleceğe bakan bir ufka sahip olur. Bir yönüyle de, zamanın devrimci ruhunu yakalamak statükoculuğu aşarak devrimci bir çıkış arayışı içinde olmak anlamına gelir. Özellikle devrimci siyaset saflarında 1990’lı yıllar boyunca hakim olan düzen içi sol anlayışla tarihsel bir hesaplaşma gerçekleştirme aynı zamanda geleceğe dönük kapsamlı bir çıkış olanağının zeminini sunmuştur. Bu açıdan Kasım Atılımı kendinden razı olan ve küçük dar dünyasında mutlu olan bir devrimcilik anlayışından da kopuştur. Geleceği yaratma konusunda geçmişten öğrenen ancak ona takılı kalmadan geleceği arama anlayışı “atılımı” süreklileştirme çabasıdır. Bu ruh devam etmektedir. Tarihin gelişimi içinde devrimci siyasetin stratejisi, daha geniş kitlelerin kurtuluş umuduna dönüştükçe Kasım Atılımı’nın önemi daha güçlü kavranacaktır.
 
Elbette Kasım Atılımı önemli bir başlangıçtır ancak onu tamamlayacak olan mücadele içerisinde bu tarihin taşıyıcısı olan öznelerin süreçte göstereceği başarıdır. Bugünün ihtiyacı olan sınıf mücadelesinin hangi temellerde ilerlediği ve nasıl şekilleneceğine göre konumlanmak bu dönemin sağ anlayışlarından, statükoculuğundan ve liberalizmden cesurca kopuşu zorunlu kılar. Bugün bu tarihin taşıyıcısı olanların, doğru temelde süreci taşımaları, kavramaları ve yaratılan değerlere uygun bir yaşam-pratik içerisinde olmaları esastır. Bütünlüklü olarak bu ruhu yaşamayanlar, zamanın ruhuna da yabancılaşırak atılım çizgisini tahrif ederler. Partinin aydınlattığı zeminleri bulanıklaştırır, moral gücü üretmenin önünde set olur. O nedenle Kasım Atılımı’nın bir çağrısı da kişinin kadrolaşmada ve öncüleşmede kendinden kopuşu ve atılımıdır.
 
Ölümsüzlerin uğruna canlarını vererek yarattığı değerler
 
Kasım Atılımı sonrasında hem IŞİD barbarlığına karşı hem de AKP-MHP faşist iktidarına karşı mücadelede önemli bedeller ödendi. Bu bedellerin karşılığı olarak ciddi değerler yaratıldı. Bu anlamıyla devrimci siyasetin son 8 yıllık mücadele tarihi büyük bedeller ve kahramanlıklarla yazılmış bir tarihsel süreçtir. Devrimci savaş çizgisine canını verecek kadar bağlı olan bir devrimcilik anlayışı devrimci siyaset saflarında Kasım Atılımı sonrasında daha da netleşmiştir. Geçmiş dönemde isimleri mücadele tarihinde önemli değerler olarak yer almış kadın ve erkek devrimciler, Kobane direnişi saflarında, Medya Savunma Alanları’nda, Türkiye ve Kuzey Kürdistan topraklarında, Kasım Atılımı’nın neferleri olan yoldaşlarca yeniden canlandırıldı. Bu manada atılım, geçmişten günümüze ölümsüzlerin düşmana karşı bayraklaştırılmasıdır.
 
Kapitalist barbarlığın yarattığı neo-liberal anti-kültür içerisinde her türlü yozlaşmış ve çürümüş insan ilişkilerinin hakim olduğu bu çağda, sosyalizmin insan ilişkileri ve kültür düzeyi, kapitalist barbarlığın yarattığı tahribatın panzehiridir. Bu yönüyle Kasım Atılımı’nın yolundan yürüyen ölümsüzler mücadeleye kararlı bir şekilde bağlılık ve yaşamını uğruna feda edebilecek ideallere sahip olma düzeyiyle, bugün yaşayan bütün komünarlara örnek olacak yaşam ölçüleri bırakmıştır. Bugün bu değerlere sahip çıkmak mücadele etmekten, örgütlü yaşam içerisinde görev almaktan ve Kasım Atılımı’nın başlattığı özgürlük ve sosyalizm arayışını sahiplenmekten geçmektedir. Kapitalizmin her türlü insani değeri yok edip insan ilişkilerini her düzeyiyle yabancılaştırdığı bu tarihsel dönemde devrimcilik ideallerini büyütmek, bu uğurda yaşamını tereddütsüz feda edebilmek her yönüyle sahiplenilmesi ve örnek alınması gereken bir tutumdur.

Salt teorik değil aynı zamanda pratik öncülük
 
Kasım Atılımı’nın ayırt edici farklarından biri de sürecin salt teorik bir öncülük süreci olarak değil aynı zamanda pratik bir öncülük süreci olarak yürütülmesidir. Sürecin yürütücüsü olan kadrolar sonu gelmeyen teorik tartışmalara boğulup sonrasında pratik faaliyete geçmek yerine teorik ve pratik öncülüğü Atılım’ın içinde inşaa etmişlerdir. Yani militan eylemin, militan teorisi üretilmiş, devrimci savaş çizgisi masa başında, konferans salonlarında değil doğrudan savaş sahalarında deneyimlenerek üretilmiştir. Bu yönüyle süreç esasen pratik ve teorik faaliyetin bir arada yürümesiyle gelişmiştir. Sürecin yürütücüsü olan kadrolar da doğrudan hem pratik hem de teorik sürecin yürütücü özneleri olmuştur.
 
Proletaryanın Devrimci Kurtuluş Örgütü(PDKÖ) kadroları Kasım Atılımı’nın her açıdan yürütücüsü ve öznesi olmuştur. Birlik süreci olarak gelişen dönem de, bu gövde üzerine şekillenmiştir. Bu gövde, öyle ya da böyle Türkiye Devrimci Hareketi içerisinde önemli bir tarihsel güce dayanmaktadır. Onun içinden gelişen kadroların daha devrimci bir tercih yaparak girdiği süreç, atılımın etkisini maddi bir güce dönüştürmüştür. Sürecin derinleşmesiyle Devrimci Karargah örgütü de bu sürece katılarak güç vermiştir. Bu yönüyle Kasım Atılımı’nın yarattığı olumlu atmosfer ile birlikte böylesi bir hamle etkili olmuş ve Türkiye Devrimci Hareketi’nin geri kalanında da bir ilgi ve beklenti yaratmıştır. Değişik düzeyde siyasi organizasyonlar ve bağımsız bireyler sürece katılmış ve bu devrimci kopuş hamlesine destek vermiştir.
 
Ulaş Bayraktaroğlu başta olmak üzere, ölümsüzleşen yoldaşların yarattığı değerler ve mücadele kararlılıkları harekete büyük bir moral değer katarken aynı zamanda güncel siyaset içerisinde çok erken tarihte başlayan yönetim düzeyindeki kadro kayıpları Atılım sürecinin yeterince pratikleşememesinin önemli nedenleri arasında olmuştur. Kasım Atılımı sonrasında gerçekleşen devrimci savaş pratiği özellikle yıllardır legal siyaset içerisinde şekillenmiş kadrolar üzerinde bir takım kırılmalar yaratırken, özellikle yönetim düzeyinde kayıplar sonrasında yapı içerisinde tasfiyeci ve sağ sapma eğilimler daha fazla görünür olmaya başlamıştır. Bugün geriye bakıldığında tasfiyeciliğin politik ve ideolojik olarak yenildiği daha net olarak görülmektedir. Devrimci siyaset açısından bir etkileri ve yaratacakları bir kafa karışıklığı kalmamış durumdadır. Esasen mesele bugünün ihtiyacı olarak, meselenin nasıl ele alınması gerektiği konusunda güncel bir değerlendirmeye sahip olma meselesidir.
 
Güncel koşullarda nasıl ele alınmalı

Bugün Türkiye topraklarında hedeflediğimiz devrimci partiyi inşa etme konusunda önemli sorumluluk ve görevlerle karşı karşıyayız. Düşman karşı-devrimci saldırılarını bütün şiddetiyle devam ettirirken devrimci siyasete düşen görev bütün gücüyle Kasım Atılımı’nı en güçlü şekilde sahiplenmek ve sürecin öznesi olmaktır.
 
Kasım Atılımı sonrasında partileşme süreci gerçekleşirken aynı zamanda önemli bir devrimci enerji ve beklenti yaratıldı. Bu dönem aynı zamanda düşman cephesinden de yoğun bir ilgi ve alakayla hedef alındı. Karşı-devrim saldırıları, devrimci siyaseti tasfiye etme, zayıflatma ve onda bir kriz hali yaratma konusunda yoğun bir mesai yürüttü. Bu sadece fiziki değil ideolojik saldırılar olarak da gelişti. Ancak söyleyebiliriz ki; 8 yıllık mücadele tarihimiz başlı başına birçok değer yaratmış ve bu değerler temelinde kesintisiz bir devrimcilik anlayışı üretmiştir. Bu yönüyle sadece karşı-devrime değil, her türlü liberal eğilime karşı da en güçlü şekilde Kasım Atılımı’nı ve onun yarattığı devrimci değerleri yaşamak ve savunmak kritik bir noktada durmaktadır. Liberalizm; mücadele kaçkınlığı, kendini yaşamak, sınıflı toplumların ürettiği hastalıklı insan ilişkilerini mücadele zeminlerinde yaşatmak, moralsizlik yaymak ve kapitalist yaşamın içerisinde birey olma eğilimleri şeklinde kendini göstermektedir. Bu eğilimlere karşı Ulaş Adalı’nın “Aslolan örgüt, aslolan mücadeledir.” sözleri kadro yaşam ölçümüzdür.

Türkiye sınıf mücadelesi tarihi açısından önemli bir dönem içerisindeyiz. Devrim ve karşı-devrim eğilimleri güçlü bir şekilde kendini göstermektedir. Bu süreç içerisinde devrimcileri güçlü kılacak olan örgütlülük ve ne olursa olsun kapitalist sömürü düzen ilişkileri ile uzlaşmama eğilimi olacaktır. Kasım Atılımı ve onun takipçisi olan ölümsüzlerimiz bizlerin yol göstericileridir. Onların anılarına sahip çıkmak ve bugün onların hatıralarının takipçisi olmak ancak örgütlü mücadele içerisinde mümkün olacaktır.
 
Bugün sınıf mücadelesinin ihtiyacı, faşizmin her türlü saldırısı ve baskısı karşısında devrimcilik bayrağını en önde daha güçlü bir şekilde yükseltmektir. Kasım Atılımı’ndan bugüne birçok mücadele alanında önemli mevziler ve birikimler yaratıldı. Bu yönüyle bu birikimleri daha ileriye taşımak görevimizdir. Temel yaklaşımımız bu temelde, bulunduğumuz bütün alanlarda Kasım Atılımı’nı en güçlü şekilde yaşatmak ve pratikleşmekten geçmektedir.

Bu yönüyle mücadelenin daha güçlü şekilde sahiplenilmesi ve daha güçlü sorumluluklar ve görevler üretilmesi bizlerin tarihsel sorumluluğudur. Kasım Atılımı’nın yıl dönümünde daha güçlü bir şekilde devrimci siyaseti sahiplenmek, ona omuz vermek ve onunla olmanın yarattığı devrimci görevleri yerine getirmek temel ihtiyaçtır. Bu sorumluluk aynı zamanda beraberinde bir görev bilinci yüklemektedir. Bu görev bilincinden ve tarihsel sorumluluktan kaçanların tarih önünde vebali büyük olacaktır.
 
 
 
 

Paylaşın