Hüseyin Ataş, Umut Yazıları

Eylem gibi vakur bir damla olabilmek için – Hüseyin Ataş

”ve bıçak sırtı bir dönem uğruna
bütün zamanı omuzlarına aldığından beri
adın bir açelyadır artık senin
koynuna ölüm düşürülen bütün topraklarda
bir açelya”

Hatırlamamız gereken yada daha net bir tabirle unutmamamız gereken Yörük kadını Eylem Ataş’ı yani kardeşimi size anlatacağım. Çünkü bugün Eylem’in Cemre olup toprağa düşüşünün bir başka deyişle göğü fethe çıkışının 6. yılı…

Eylem yaşadığı topraklardan sınırları bir kuş misali aşarak katıldı kavgaya. Bu kavga, insanın insan olmasındaki sırdı belki de. Çünkü “İnsan ancak eylemde insandır” ve Eylem yani Cemre Heval toplum içinde nesne olmaktan özne olmaya doğru yola çıktı. 

Evet yaşı çok gençti ama fikri ve inancı bir o kadar olgundu, farkındaydı mücadelenin ihtiyaçlarının. Tıpkı abisi, yoldaşı Che gibi sınırları aşarak özgür insanı hissetti. Hakikat arayışındaki gerçeği kavgasında buldu. Çok küçük yaşta atıldı mücadeleye Dev-Lis’li olarak yaptı ilk eylemini Eylem. Akademik, demokratik bir lise mücadelesi verdi Eylem. Derin bir yara olan staj sömürüsüne ve bilimden uzak eğitime itiraz ederek başladı kavgaya. Sonra Eylem, halkın özgür haber almasının önemini kavradı ve dönemin Gelecek Gazetesi’nde devrimci basın emekçisi olarak çalışmalarına devam etti. Toplumsal her eylemde yerini aldı. Çünkü halka yalan söylüyordu burjuvazi ve o gerçeği aktarmalıydı. Tabi bu çalışmayı yaparken devrim ve sosyalizm mücadelesinin zaferle sonuçlanmasının tek şartının örgütlü mücadele olduğunu biliyordu Eylem. O nedenle örgütlü bir yaşamdan ne olursa olsun vazgeçmedi. Bağlı olduğu partinin verdiği görevleri de hakkınca yerine getirmek için çaba sarf etti Eylem. 

Ve sonra…

Ankara’da Gar Katliamı gerçekleşti. Eylem oradaydı. Ölü ve parçalanmış bedenleriyle dostlarını, yoldaşlarını gördü. Sonra bir gazetede yayınlanan haberi gördü Eylem… Bir fotoğraf karesiydi bu. Sahile vurmuş cansız yüzü koyu yerde yatan bir çocuk fotoğrafı vardı karede. Sonra buz dolabında kızını saklayan annenin acısını yüreğinde hisseti. Sokak ortasında günlerce bekletilen cansız anneyi gördü. Ve öfkesini bilinç ile buluşturarak “sınırlar insanın kafasındadır” dedi ve aştı o sınırı bilincinde. Kuş oldu ve tel örgüleri geçti Eylem. “Eğer bu zalimliğin durdurulması için silah kuşanmak gerekiyorsa, kuşanırım” dedi ve atıldı kavgaya. Partisi DKP-BÖG ile bir çok cephede savaştı ve 27 Haziran 2016 da Cemre olup toprağa düştü. Ama en çok da bizlerin yüreğine ve bilincine düştü Cemre. 

Ben haberi aldığımda hapishanedeydim. Duvarları yıkıp gök yüzünde buluşacakmışız gibi geldi acı ve öfkenin yarattığı enerji. 101 gün vermediler Eylem’i bize 101 gün acı çektirdiler onun bedenine ve onu sevenlere. Devlet savaşın en alçakça olanını yürüttü ve yürütmeye devam ediyor. Ama uzun bir mücadeleden sonra kazandık 101 gün sonra getirdiler bizimkiler Eylem’i, Çukurova topraklarına. Ben o gün tahliye oldum fakat yine devlet benim uğurlamaya katılmama izin vermedi ve uğurlama bitene kadar beni bırakmadı. Bu bir kez daha acı şekilde bize hatırlattı devlet denen mekanizmanın ne olduğunu.

Eylem ve onun gibiler bize rehber oldu. Ve biz biliyoruz ki doğru yolun sonu hayata çıkacak, güneşe çıkacak ve biz iliklerimize kadar ısınacağız. Sosyalizm bayrağı altında özgür bir toplum doğacak. Ve orada çocuklar Eylem’i ve Eylem gibi göğü fethe çıkanları dinleyecek ve anlatacak. Biz kazanacağız. 

Paylaşın