En Çok Okunanlar, Mehmet Yılmaz Kaya, Umut Yazıları

Sırrımız 11 Haziran Direnişi – Mehmet Yılmaz Kaya

Gezi Direnişi Türkiye toplumsal mücadele tarihinde önemli bir yere sahiptir. 9. yıl dönümünü geride bırakırken Gezi Direnişi’nin Türkiye siyasi gündemindeki etkisi değişik artçı reflekslerle kendini hatırlatmaya devam etmektedir. Özellikle, faşist iktidar tarafından Gezi Direnişi’nin yarattığı toplumsal direniş gücü ve etkisi, büyük bir korkuyla anılmaya devam etmektedir.

Son olarak Taksim Dayanışması üyelerine dönük verilen hapis cezaları aslında mahkemenin verdiği kararın siyasi niteliğini daha güçlü bir şekilde ifade etmektedir. Faşist iktidar bir tarihsel hesaplaşma süreci olarak “Gezi davalarını” öncelikle toplumsal muhalefeti sindirme ve teslim alma alanlarına döndürmek istemektedir. Gezi Direnişi, AKP cephesinde büyük bir korku yaratmıştır. Herşeyden önce sokağa çıkan milyonlarca insan AKP iktidarının baskıcı ve otoriter rejimine karşı özgürlük taleplerini en güçlü şekilde haykırmışlardır.

Gezi Direnişi’nin bir daha tekrarlanmaması AKP-MHP faşist iktidarının en önemli hedefleri arasında yer almaktadır. Gezi ile birlikte Türkiye toplumunda 12 Eylül’den itibaren hakim olan sinmişlik ve teslimiyet çarkı kırılmıştır. İşçiler, emekçiler ve ezilenler büyük yığınlar halinde sokaklara çıkarak kendi geleceklerine sahip çıkmışlardır. AKP iktidarı büyük bir sarsıntı geçirmiş, neredeyse yıkılma noktasına gelmiş ve kendisini zor toparlamıştır. Özellikle böylesi bir devrimci kitle hareketinin tekrarlanmaması konusunda faşist iktidarın büyük hazırlıkları bulunmaktadır. Neredeyse her fırsatta Gezi Direnişi’ne ve direnişçilerine hakaret eden AKP iktidarının sözcüleri aynı zamanda olası halk ayaklanmaları durumunda nasıl acımasız olacaklarına dair tehditler savurmaktadırlar.

Gezi Direnişi geniş bir halk muhalefetinin dışa vurumu olarak bir ayaklanma hareketiydi. Bu yönüyle yaşanan süreç, Türkiye devrimci hareketinde de önemli kararlaşmalar ve netleşmeler yaratmıştır.

Gezi Direnişi konu olunca, Ulaş Bayraktaroğlu öncülüğünde devrimci siyaset Gezi Direnişi’ne aynı zamanda damgasını vurmuştur. Gezi Direnişi’nin başlangıcından sonuna kadar devrimci siyasetin devrimci müdahalesi, hareketin gelişiminde kritik bir role sahip olmuştur. Ulaş Bayraktaroğlu öncü devrimci rolüyle devrimci siyasetin ve Türkiye devrimci hareketinin mücadele tarihine Gezi Direnişi’yle büyük bir damga vurmuştur.

Gezi Direnişi açısından 31 Mayıs tarihi ve sonrasında yaşananlar düşünüldüğünde o zaman SDP saflarında bulunan devrimci siyaset kadroları AKP iktidarına karşı devrimci direnişi güçlü kılarak Taksim Meydanı ve civarında birçok devrimci eyleme imza atmaktaydılar ve halk ayaklanması taleplerinin de en azından asgari düzeyde kazanımla sonuçlanması için var güçleriyle çalışmaktaydılar.

Gezi Direnişi açısından önemli bir tarih olan “11 Haziran” günü böylesi bir zamanda, direnişin devam etmesi ya da sönümlenme sürecine girmesi açısından kritik bir zamandı. Devrimci siyaset kadroları ısrarla direniş taleplerinin asgari düzeyde kabul edilmeden meydanın terkedilmemesi gerektiğini ve barikatların kaldırılmaması gerektiğini savunmuşlardır.

Ulaş Bayraktaroğlu öncülüğünde 11 Haziran günü Taksim Meydanı’nda Türkiye halkının mücadele tarihine altın harflerle yazılmış bir direniş pratiği sergilenmiştir. Kararsız kesimler tarafından bazı barikatlar dakikalar içerisinde terkedilirken Taksim-Tarlabaşı barikatında saatlerce sürecek bir direniş pratiği ortaya koyulmuştur. O gün orada, Ulaş Bayraktaroğlu önderliğinde direnişi örgütleyen kadrolar esasen sonrasında Kasım Atılımı ve partileşme sürecinin de öncüsü olacak kadrolar olmuştur.

Taksim Meydanı’nda, direnişte ve devrimcilikte ısrar, mücadele tarihimiz açısından önemli bir pratik olmuştur. O gün, bu tavrı anlamayanlar sonrasında Kasım Atılımı’nı ve partileşme iradesini de anlayamayacaklardır.

Sonuç olarak, 11 Haziran Direnişi’nde düzenin sınırları içerisinde politika yapan ve kitlelere öncülük etme iradesinden yoksun yasalcı ve reformist bir sol anlayıştan köklü bir kopuş vardır. Bu anlamıyla, devrimci siyasetin bugünkü çizgisinin şekillenmesinde 11 Haziran Direnişi’nin büyük bir önemi vardır. 11 Haziran tarihinde Taksim Meydanı’nda direniş kararlılığı aynı zamanda düzen soluyla köklü bir hesaplaşmayı da beraberinde getirmiştir.

Gezi Direnişi içerisinde her aşamada zaman zaman uzlaşmacı ve sağ eğilimler ile devrimci çizgi yan yana bulunmuştur. 11 Haziran Direnişi’yle aslında bu iki çizginin hitap ettiği dünya algısının ne kadar farklı olduğu da gözler önüne serilmiştir.

Taksim Meydanı’nda polis saldırısı karşısında Tarlabaşı Barikatı’nda gelişen direniş çizgisi, meydana da yayılarak saatlerce süren bir devrimci cüret eylemine dönüşmüştür. O zaman bazı sol çevreler bu direnişi seyirci gibi izlerken bir kısmı da mevcut durumu abartı bir sol eğilim olarak görmüştür.

Ancak bugün geriye bakıp değerlendirme yaptığımızda daha net bir şekilde söyleyebiliyoruz ki 11 Haziran Direnişi olmasaydı Kasım Atılımı ve partileşme iradesi olmayacaktı. 11 Haziran Gezi Direnişi’nde ortaya çıkan devrimci nitelik, düzen solunu aşma eylemi olarak tarihe geçmiştir. Sonrasında, Medya Savunma Alanları’na ve Rojava devrim topraklarına kadar uzanan Kasım Atılımı, 11 Haziran direnişçilerinin ayak izlerini takip ederek onların devrimci arayışını daha ileriye taşımıştır.

Elbette 9 yıl geride kaldı ve bugün Gezi Direnişi ile ilgili yargılamalardan bahsedilirken 11 Haziran direnişi sonrası gerçekleşen yargılamayı da hatırlamak doğru olacaktır. Gezi Direnişi’nin kendisi düzen sınırlarını aşan bir ayaklanma eylemiydi. Dolayısıyla bu halk direnişinin kendisini “ehli bir sol” arayış olarak göstermek ‘iceberg’in sadece görünen yüzünden bahsetmek olacaktır. 11 Haziran Taksim Meydanı’nda saatlerce süren direniş Ulaş Bayraktaroğlu önderliğinde tam da Gezi’nin estetize edilmiş direniş ritüeline uygun bir şekilde gerçekleşmiştir.

9 yılın ardından, nasıl AKP iktidarının Gezi öfkesi dinmemişse bizlerin de faşizmden hesap sormak için öfkemiz dinmemiştir. Gezi’deki ölümsüzlerimizi ve bu mücadelede bedel ödeyenlerimizi unutmak olmaz.

Bugün 11 Haziran direnişinin açtığı yoldan yürüyerek mücadeleyi daha ileriye taşımanın tarihsel sorumluluğuyla karşı karşıyayız. 11 Haziran Direnişi somut tarihsel anda sınıf mücadelesinin ihtiyaçları temelinde devrimci konumlanmayı içermekteydi. Faşizme karşı mücadelede kararlılıkla yürümek açısından Kasım Atılımı ve partileşme iradesi niteliksel bir sıçramayı ifade etmektedir. Bu yönüyle güncel olarak sınıf mücadelesinin ihtiyacı yeni direnişleri ve mücadele zaferlerini büyütmeyi içermektedir.

Önümüzdeki 6 ay Türkiye devrimci hareketi açısından oldukça zorlu bir süreç olacaktır. Türkiye ve Kürdistan devrimi güçlerinin tasfiyesi yönünde bir çaba faşist iktidarın ana hedefidir. Bunu başaramadığı noktada faşist iktidar her türlü yöntemi kullanarak birleşik devrim güçlerini zayıflatma çabası içerisinde olacaktır. Özel olarak devrimci siyasette birleşik devrim mücadelesinin aktif bir gücü olarak faşist iktidarın saldırılarından nasibini fazlasıyla almaktadır. Düşmanın her türlü tasfiye ve zayıflatma saldırısı karşısında devrimci mücadeleyi büyütme ve örgütlenme ısrarını devam ettirmeliyiz.

Bugün için ödenen bedeller ve fedakarlıklar yarın ki zafer yürüyüşümüzün garantisi olacaktır. Bu politik bilinçle örgütlenmeye ve mücadeyi büyütmeye ihtiyacımız vardır. 11 Haziran’da Taksim Meydanı’nda yakılan direniş ateşi Türkiye ve Kürdistan birleşik devriminin zaferiyle hedefine ulaşmış olacaktır.

Paylaşın