Sera Yelözer, Umut Yazıları

Failin soruları – Sera Yelözer

Dün sosyal medyada Hasan Ali Toptaş’ın genç nesil çevirmenlerin dilini beğenmediğini ilan etmesinin ardından 20’ye yakın kadın, Hasan Ali Toptaş’ın kendilerine cinsel saldırı ve tacizde bulunduğunu beyan etti. Fail, yazar Pelin Buzluk’a cinsel saldırıda bulunmuş, Pelin Buzluk kendisini ancak banyoya saklanarak ve “özür dilerim istemiyorum” diyerek koruyabilmişti. Buna koruyabildi diyebilir miyiz sahiden? Bu anı yaşamış olmanın, “hayır” derken özür dilemek zorunda kalmış olmanın, bedenini bu tehlike karşısında kaçarak zar zor koruyabilmiş olmanın yarattığı travmada maalesef bir geri dönüş yok. Ama Hasan Ali Toptaş için aradan geçen senelerde yaşattığı travmanın, işlediği suçun sonuçlarından geri dönüş oldu. Bugüne kadar. Şimdi, Hasan Ali Toptaş’la birlikte, onca sene onu koruyan, tacizlerine devam edebilmesinin, bir tacizci olarak değil “bir duayen edebiyatçı” olarak anılabilmesinin önünü açan korunaklı iktidar alanının payandaları da hesap vermek zorunda. Nitekim, kadınların konuşmaya başlaması üzerine #SusmaBitsin bir çığ gibi büyüdü. Bazılarını zaten bildiğimiz, bazısını ilk defa duyduğumuz, kimimizi şaşırtan, aslında hiç de şaşırtıcı olmayan birçok “duayen”, “edebiyatçı”, “gazeteci”, “sinemacı” erkek taciz, tecavüz ve şiddet faili var aramızda, bunu öğrendik. Bir kadının sesi bir diğerine cesaret olmadan önce aramızda gezen erkekler. Ve her zamanki gibi, feminist hareketin yıllara dayanan birikimi sonucunda, kendimizi korumak için geliştirdiğimiz en önemli mekanizma olan ifşa mekanizması sorgusunu devreye soktu failler ve koruyucuları.

“Neden onca yıl sonra, şimdi konuştun?”

“Neden sonrasında benimle/faille iletişimini sürdürdün?”

“Neden teşhir ettin, neden yargıya taşımadın?”

“Kanıtın var mı?”

Her hayatta kalanın yaşadıkları, travma sonrası tecrübeleri, tepkileri farklı. Ama travma sonrasında beynin ve bedenin verdiği tepkiler bir o kadar da benzer. Faillerin ve sorgulayanların hem maalesef hem iyi ki, yaşamadan anlayamayacakları bu tür travmalar ve tepkiler karşısında, kendi özgün deneyimlerimizi aktarmak, paylaşmak, tetikleyici ve zor olduğu kadar iyileştirici ve açıklayıcı da. “Neden şimdi”, “neden sustun”, “neden konuştun” sorularının yani tüm o sorgulamaların cevabı burada gizli: travmanın kendisinde. Ben kendi hikayem üzerinden anlatmaya çalışacağım neden sustuğumu, susmanın yıllara yayılan yükünü, nefes alamamayı ve nefes alabilmeyi, susarsam ya da konuşursam ne olacağına dair yıllardır beynimde her gün dönen hesapların ne olabileceğini. Umarım bir gün, susmayarak, yaşadıklarımızı anlatarak veya neden anlatamadığımızı konuşarak, hayatta kalanın, mağdurun değil failin sorgulanmasının norm olduğu bir dünya yaratabiliriz.

İstismar edildiğimde ortaokuldaydım. İstismar edildiğimi anladığımdaysa lisedeydim, 16 yaşında. Şimdi 29 yaşındayım. Aradan 13 yıl geçmiş olmasına rağmen, tam olarak kaç yaşındaydım hatırlamıyorum. Kaç defa bunu yaşadığımı, kaç sene sürdüğünü, tam olarak ne olduğunu hatırlamıyorum. Birkaç sahne dışında, olay örgüsünü hala kuramıyorum. Kısa bir süre önce ilk kez bu konuyu konuşmak üzere bir terapist koltuğuna oturduğumda, iyileşmenin ilk adımının anlatmak, hatırlamak yani bir anlamda yeniden yaşamak ve parçaları birleştirerek savunma mekanizması kuran beyni senelerce savunmada kalma halinden çıkartarak yeniden işlevlendirmek olduğunu anladım. Uzun yıllar boyunca konuşmadım, anlatmadım, paylaşmadım bunu. Bastırmak zihnimde ve bedenimde tam olarak ne gibi hasarlara yol açtı bilmiyorum ama mesela birisi bana arkadan yaklaştığında bugün hala korkuyla irkiliyorum, en yakınım olsa bile. Konuşmama nedenim, kendimi korumayı, hayatımı o an olduğu gibi korumak ve bir değişimi engellemek sanmamdı. Konuşmayarak, hayatımdaki çok sevdiğim kadınları da koruduğumu sanıyordum. Fail, bir benzerini onlardan birine de yaşatana kadar. Ben hala travmanın bütünlüklü olarak kendisiyle de faille de yüzleşmedim. Öldüğünde mezarına tükürmek dışında kendisine dair bir planım yok. Belki de hala bu yüzleşme ile gelecek olan değişimden, alt üst oluştan, sonuçlarının başkalarını da etkileyecek olmasından, travmanın bir başka aşamasına geçecek olmaktan korkuyorum. En çok tam olarak ne yaşadığımı hatırlamaktan korkuyorum.

Bunları neden anlattım? Çünkü bu tür deneyimlerimiz, neden sustuğumuzun, neden şimdi anlattığımızın, neden faille iletişimimizin sürdüğün ve tabii neden kanıtımız olmadığının doğrudan nedeni. Bunlar aslında doğrudan failin soruları ve bu soruların cevabı mağdurda değil yine failde. Toplumun ve yargının bu soruları doğrudan muhataplarına sormaya başlaması, yani faili değil mağduru korumaya başlaması gerek artık.

Taciz, istismar, tecavüz ve şiddet bazen birbirini doğuran ve daima hayatta kalanın dünyasını, bedenini, zihnini, bu dünya içerisinde var olma şeklini tamiri neredeyse mümkün olmayan bir biçimde değiştiren bir şey. Taciz, tecavüz, istismar, şiddet karşısında yaşanan travma o an yaşanıp bitmiyor; hayatımızın geri kalanında taşıdığımız bir yük haline gelerek iyileşsek bile kimliğimizi yeniden biçimlendirip bizi birer “hayatta kalan” haline getiriyor. Her deneyim biricik ve her deneyim kendi içinde neden sustuğumuza ya da konuştuğumuza, neden şimdi konuşmayı tercih ettiğimize yani ne zaman, nerede ve ne tepki verdiğimize dair farklı cevaplar barındırıyor. Tek bildiğim, konuşmanın, paylaşmanın iyileştiriciliği ve kurtarıcılığı. #SusmaBitsin biraz da şu anlama geliyor: iyileşmek için de içimizde tuttuğumuz zehri akıtmaya çalışıyoruz konuşarak, susmayarak. Birbirimizi korumaya çalışıyoruz anlatarak ve deneyimlerimizi paylaşarak.

Aslında bizi taciz edenin, istismar edenin, bize tecavüz edenin, şiddet uygulayanın, bizi istemediğimiz ve karşısında korku duyduğumuz, baskı hissettiğimiz herhangi bir diyalog veya temasa maruz bırakanın hangi “camiadan”, “dünyadan” olduğunun bir önemi yok. İçine doğup büyüdüğümüz evde, o evden kurtulup kendi ayaklarımızın üstünde bir dünya yaratmaya çalıştığımız iş yerinde, daha iyi bir dünya yaratmaya çalıştığımız örgütte, güvendiğimiz arkadaş çevresinde, güvendiğimiz ya da güvenmediğimiz tüm erkekler maalesef sistem onları koruma vaadini sürdürdüğü müddetçe potansiyel fail. Bunun karşısında, faili aklayan, bizden yaşadıklarımızı tekrar tekrar yeniden yaşamamızı, travmalarımızın tetiklenmesini göze almamızı, defalarca sorgulanmayı göze almamızı bekleyen toplum ve yargının karşısında neden tüm incinmişliğimizle çırılçıplak kalmayı değil de kadın dayanışmasından güç alarak ses çıkarmaya, susmamaya karar verdiğimizi sorgulamak failin yanında konumlanmaktır. Bu tür deneyimlerimiz bu yüzden özel olduğu kadar politik, karşımızda topyekûn faili koruyan bir sistem olduğu sürece de kendimizi ve birbirimizi korumak için kullandığımız ifşa mekanizması en meşru politik yöntem olmaya devam edecek.

Paylaşın