Cenk Ağcabay, Umut Yazıları

Trump’ın ayak sesleri duyulurken Avrupa’da karmaşa – Cenk Ağcabay

Amerikan emperyalizminin Ukrayna harekatını yöneten en önemli isimlerden Dışişleri Bakan Yardımcısı Vekili Victoria Nuland’ın erken emekliliğe ayrılacağı Dışişleri Bakanı Anthony Blinken tarafından açıklandı. 62 yaşındaki Nuland’ın bu kararı alması genel olarak şaşkınlık yarattı. Nuland Amerikan neo-conlarının en sembolik isimlerinden biri olarak tanınıyordu. 2014 yılında sızdırılan bir telefon görüşmesi, Nuland’ın Ukrayna’daki Maydan darbesinden sonra yeni hükümet üyelerinin seçilmesindeki belirleyici rolünü gözler önüne serilmişti. Blinken, altı başkanın yönetiminde farklı görevler alan ve önemli başarılara imza atan Nuland’a övgü dolu sözlerle veda etti. Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Ukrayna savaşının başlamasının ardından oluşturulan anti-Rusya koalisyonun kurulmasında Nuland’ın oynadığı önemli role vurgu yapıldı ve bunun ileride öğrenciler ve diplomatlar tarafından “bir ders gibi çalışılacağı” belirtildi.

Nuland’ın erken emeklilik kararı doğal olarak tartışılmaya başlandı. Konuya ilişkin farklı yorumlar yapıldı. Bu yorumlardan birisi New York Times gazetesi sayfalarına taşındı. Bu yoruma göre, Nuland’ın görevden ayrılma kararı bir hayal kırıklığının ürünüydü. ABD Dışişleri Bakanlığında 2 numara olmayı bekliyordu ancak Başkan Biden bu koltuğa, Obama döneminde “Asya’ya yöneliş” kodlu Hint-Pasifik açılımının mimarlarından Çin karşıtı Kurt Campbell’i uygun bulmuştu. Kurt Campbell Şubat ayında Senato oylamasıyla göreve kabul edildi. Bu gelişme Nuland üzerinde olumsuz bir etki yaratmıştı.

Nuland’ın erken emeklilik kararının ardından yapılan yorumlarda en fazla vurgulanan noktalardan biri, Ukrayna savaşında yaşanan gelişmelerle bağlantılıydı. Rusya’nın cephede elde ettiği son kazanımlar ve Ukrayna’ya yeni destek paketinin ABD’de halen Temsilciler Meclisinden geçmemiş olmasının Rus karşıtı cephede kırılmalar yarattığı vurgulanıyordu. Ukrayna savaşının gidişatı hakkında Avrupa’da yaşanan karmaşaysa meselenin başka bir boyutunu oluşturuyordu. Fransa devlet başkanı Macron’un Ukrayna’da sahaya asker göndermenin gündeme gelebileceği çıkışı ve bu çıkışa karşı Almanya başbakanının yüksek sesli tepkisi, Avrupa’da karmaşanın en görünür hale geldiği an olmuştu.

Alman başbakan Olaf Scholz sadece Macron’un sözlerine karşı çıkmakla kalmadı. Aynı zamanda Ukrayna’da cephede Fransız ve İngiliz askerlerinin de bulunduğunu da ifade etti. Scholz’un bu açıklaması İngiltere Dışişleri Bakanlığı tarafından, “sorumsuzca sarf edilmiş sözler” olarak nitelendirildi. Scholz’un bu açıklamasında değindiği bazı detaylar önemliydi. Scholz Ukrayna’ya verilmesi istenen Taurus füzelerini vermeyi düşünmediklerini ifade etmiş, bu füzeleri verdikleri takdirde füze sistemlerinin işlemesi için Alman askerlerini de Ukrayna’ya göndermek zorunda olduklarını, İngiliz ve Fransız askerlerinin verilen füze sistemlerini işletmek için Ukrayna’da olduklarını söylemişti. Alman başbakanın bu açıklaması sadece İngiltere’den tepki almadı; Alman burjuva basını ve Alman muhalefeti de Scholz’a sert tepki gösterdi. Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi bir başyazıda Scholz’u “korkaklıkla” suçladı.

Avrupa’daki karmaşanın önemli nedenlerinden biri, ABD başkanlık seçiminin yaklaşmasıyla birlikte Donald Trump’ın diğer Cumhuriyetçi Parti aday adaylarına karşı açık ara önde olması. Trump’ı en fazla zorlama şansına sahip olduğu düşünülen Nikki Haley’in Trump’ın son önseçimlerde elde ettiği oylar nedeniyle gelecek hafta adaylıktan çekileceği ve Trump’a desteğini sunacağı haberleri birkaç gündür manşetlerde. Trump’ın adaylığının önündeki tek engel ABD’nin güçlü kurumları CİA ve Pentagon’un yürüteceği Trump karşıtı faaliyetler. Trump’ın Ukrayna’daki savaşı durduracağı yönündeki açıklamalarının CİA ve Pentagon’da büyük rahatsızlık yarattığı biliniyor.

İngiltere Dışişleri Bakanlığı Alman başbakanı “sorumsuzlukla” suçluyor ancak İngiltere’nin The Times gazetesi geçtiğimiz hafta yaptığı bir özel haberde, İngiliz Genelkurmayının Ukrayna’nın Rusya’nın Karadeniz Filosu gemilerine yönelik saldırılarını doğrudan yönettiğini yazdı. The Times, Ukrayna saldırılarının doğrudan İngiliz Amiral Anthony Radakin tarafından planladığını ve yönetildiğini iddia etti. Gazeteye göre, Radakin Ukrayna ordusuna savaş planlarının hazırlanmasında yardım ediyordu. Radakin iki gün önce İngiltere Savunma Bakanı Grant Shapps’la birlikte Kiev’deydi. Ukrayna devlet başkanı Zelenskiy ve askeri yetkililerle görüşen ikili, Ukrayna’ya 10.000 yeni drone göndereceklerini ve 325 milyon dolarlık yeni bir yardım paketi sunacaklarını açıkladı. Açıklamada, paketin 100 milyon dolarlık kısmının, insansız deniz araçlarını kapsayacağı vurgulandı. Savunma Bakanı açıklamasında, “Ukrayna silahlı kuvvetleri, Rusya’nın Karadeniz filosunun yaklaşık % 30’unun yok edilmesine yardımcı olmak için İngiltere’nin bağışladığı silahları daha önce görülmemiş bir etkiyle kullanıyor” dedi. Bu pek alışık olunmayan tondaki açıklamayla, Rusya’nın Karadeniz Filosu’na yönelik saldırılardaki sorumluluk birinci elden kabul edilmiş oldu. The Times’ın özel haberini bu ziyaretten kısa bir süre önce yapmasıysa, burjuva basının bir savaş aparatı olarak nasıl kullanıldığını göstermesi bakımından önem taşıyordu.

İngiltere Savunma Bakanı Shapps Kiev’de yaptığı açıklamalarda, “Demokratik dünyayı alarma geçirmek için Kiev’deyim. Ukrayna’nın bu savaşı kazanmasını sağlamalıyız. Birleşik Krallık, bugüne kadarki en büyük askeri destek paketimizle her zamankinden daha fazlasını yapmak için adım attı. Şimdi her ulus aynı şeyi yapmalı ve özgürlüğün tiranlığa karşı zafer kazanmasını sağlamalıdır.” dedi. İngiltere’nin Avrupa’da yaşanan karmaşa nedeniyle bir kez daha harekete geçtiği ve cepheyi toparlamak için adımlar atmaya başladığı görülüyor. İngiltere’nin bir süredir Almanya’ya Taurus füzelerinin Ukrayna’ya gönderilmesi için baskı yaptığı da biliniyor. Tıpkı savaşın ilk haftalarında Ukrayna ve Rusya yetkilileri barış görüşmeleri için masaya oturduğunda, dönemin İngiltere başbakanı Boris Johnson masayı nasıl devirmek için nasıl harekete geçtiyse, İngiltere egemenleri savaşı sürdürmek için bir kez daha hamle yapıyor.

Geçen hafta Rusya basınına sızdırılan bir ses kaydı Alman Hava Kuvvetleri Komutanı Ingo Gerhartz ve üç üst düzey hava kuvvetleri yetkilisinin bir toplantısına aitti. Toplantıda Kırım’daki Kerç Köprüsü’ne saldırı olasılığı ve Almanya’nın Ukrayna’ya daha fazla füze yardımının olanakları tartışılıyordu. Der Spiegel dergisi ve Alman ZDF Kanalı kaydın sahte olmadığını ifade etti. Bu sızıntı, Alman ordusu yetkililerinin savaşa doğrudan dahil olma anlamına gelen seçenekleri gündeme aldıklarını ortaya koydu. Avrupa’daki karmaşanın en net görüntülerinden biri böylece Almanya bağlamında gözler önüne serildi. Scholz bu sızıntının ardından yaptığı bir açıklamada, “Rusya’da bombalar yerine diplomatları tercih ediyoruz” diyerek pozisyonunu koruduğunu ifade etti. Ordu yetkilileriyle başbakanın gündemlerinin farklı olduğu net olarak görüldü.

Bu farklılığın temelini Alman Savunma Bakanlığının iç planlamasında bulmak mümkün. Alman Savunma Bakanlığının 2028 yılı için Alman askeri harcamalarının asgari hacmini, yani GSYİH’nin yüzde ikisini, 97 milyar avro olarak belirlediği Ocak ayı sonunda Der Spiegel dergisinde yayınlanan bir yazıda açıklandı. Almanya’nın geçtiğimiz yıl yaptığı askeri harcama 52 milyar avronun altında. 2028’de 10,8 milyar avroluk ek bir meblağ ise ordunun diğer ihtiyaçları için ayrılacakmış. Yaklaşık 2 kat yükselecek askeri harcamaların nasıl finanse edileceği hakkında bir televizyon programında konuşan Maliye Bakanı Christian Lindner, ileriye dönük savunma harcamalarını artırmak için “sosyal harcamalar ve sübvansiyonlar üzerinde yıllara yayılan” değişiklikler yapılabileceğini söyledi. Lindner’in bu sözlerinin ne anlama geldiğini bir Alman ekonomik düşünce kuruluşu olan Ifo Enstitüsü’nün başkanı Clemens Fuest şöyle açıkladı: “Silahlar ve tereyağı – eğer mümkün olsaydı bu güzel olurdu. Ama burası bulutlar ülkesi. Bu mümkün değil. Önümüzde tereyağı olmadan silahlar var.”

Almanya’nın Yeşiller Partisine yakınlığıyla bilinen TAZ gazetesinde yayınlanan bir yazıda, Putin’in bir dünya savaşı için başlangıç sinyalini verdiği ve bu savaşı Batı’nın kazanmak zorunda olduğu belirtildi. Yazıda vurgulanan esas unsur şöyle ifade edilmişti: “Günün emri: Tereddüt etmeyin, sert olun.” Bir dönemin barış partisi olarak sivrilmiş Alman Yeşiller’i şimdilerde en “sert”lerden. Alman Yeşiller’i en büyük savaş partisi olma yolunda ilerliyor ve fakat Alman ARD Kanalının yaptırdığı bir araştırmaya göre, Alman halkının yüzde altmış biri Taurus füzelerinin Ukrayna’ya verilmesine karşı çıkıyor. Füzelerin verilmesini destekleyenlerin oranı yüzde yirmi dokuz. Yüzde altmış ikilik bir kesim, Almanya’nın Ukrayna savaşı içine çekilmesi olasılığından endişeli. Taurus füzelerini vermeme tutumunun asıl nedeni halkın çoğunluğunun endişeleridir. Sosyal harcamalar ve sübvansiyonlarda yapılacak kesintiler ve savaş ekonomisine yöneliş halkın hoşnutsuzluğunu çok daha fazla arttıracaktır. Alman hükümeti savaş ekonomisine yönelişin toplumsal ve politik sonuçlarını bilmektedir.

Avrupa’da yaşanan karmaşa geçtiğimiz aylarda Avrupa’nın dört bir yanında gelişen çiftçi eylemleriyle görünür hale geldi. Avrupa’nın merkez ülkeleri hızla bir karar anına doğru ilerlemektedir. ABD’nin hegemonyası altında hızla savaşın cephesi haline gelen Avrupa’nın savaşa boylu boyunca dalması olasılığı yükselmektedir. Bunu engellemek isteyen güçler daha fazla inisiyatif alamadığı takdirde, yaz aylarında çatışmanın alanı genişleyecektir. Avrupa’da egemen sınıfların savaşçı bölükleri, Trump’ın önseçimlerdeki performansı karşısında Amerikan liderliği olmadan Avrupa’nın savaşın yükünü nasıl yükleneceğini tartışmaktadır. Barış masası seçeneği gündemlerinde yoktur. Bu tutum, Victoria Nuland’ın erken emeklilikten kısa bir süre önce verdiği bir mülakatta söyledikleriyle örtüşmektedir. Nuland Ukrayna hakkında bir soruya, “Sadece A planımız var. Ukrayna’nın savaşı kazanması. Kırım’da dahil tüm topraklarını alması.” Avrupa’nın savaşçı egemen sınıfları Nuland’ın A planı doğrultusunda hareket edecekler.

A planı doğrultusunda hareket etmenin getireceği ağır sonuçları görmek için geçen iki yıl yeterli. New York Times gazetesinde yeni yayınlanan bir haberde görüşlerini aktaran ABD askeri yetkilileri, Ukrayna’ya 111 milyar doların üzerinde askeri ve mali yardım sağladıklarını belirtiyor. Yetkililer iki yılın ardından, “Ukrayna ABD ilişkilerinin son zamanlarda aşınma ve yıpranma belirtileri gösterdiğini” dile getiriyor. NYT’ye göre Pentagon’un Ukraynalılara karşı “bıkkınlığı” “tek ve tekrar eden bir sorundan” kaynaklanıyor. Amerikalı askeri stratejistler Ukrayna’nın güçlerini “her seferinde bir büyük savaşa” yoğunlaştırması gerektiğine inanıyor. Ancak Devlet Başkanı Zelenskiy bu tavsiyenin aksine güçlerini “ABD’li yetkililerin stratejik değeri olmadığını söylediği kasabalar için yapılan savaşlara” harcıyor. Amerikalı yetkililer Rusya’nın şubat ayında ele geçirdiği Avdiivka örneğini veriyorlar. Yetkililer, Avdiivka nedeniyle Amerikalıların Ukraynalılara, özellikle de Bay Zelensky ve politik liderliğe karşı hayal kırıklığı seviyelerinin yüksek olduğunu belirtiyor. ABD’li yetkililere göre, “Rus güçlerinin daha büyük takviyelerle galip geleceği belli olduktan sonra bile Ukrayna stratejik bir geri çekilme yapmak yerine direnmeye devam etti.” Amerikalılar Ukrayna tarafında da yavaşlayan ABD yardımları nedeniyle yaşanan bir hayal kırıklığı gözlemliyormuş.

Bir süredir dünyada yaşanan gelişmelerin karakterine ilişkin tartışmalar yoğunlaşmış durumda. Dünyanın büyük bir savaş konjonktürü içinde olduğu artık daha fazla kabul görüyor. İngiltere Savunma Bakanının Rusya’nın Karadeniz Filosundaki gemileri yok etmeyi hedeflediklerini ve bunun için gerekli savaş araçlarını sunduklarını söylemesi, Alman komutanların Rusya topraklarındaki hedefleri vurmak için planlar hazırlaması savaşın tarafları ve kapsamı hakkındaki tartışmaları sanırız netleştirmiştir.

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi basının sorularını yanıtladığı bir toplantıda önemli noktalara değindi. Wang Yi’nin verdiği bazı bilgiler, savaşın ekonomik cephesine dair açıklıklar sundu. Savaşın ilerlemesiyle birlikte, dünyadaki ekonomik bloklaşma eğiliminin güç kazandığı görülüyor. Wang Yi Rusya ile Çin arasındaki ticaretin geçen yıl 240 milyar dolara ulaştığı bilgisini paylaşırken, bunun büyük bir başarı olduğunun altınız çizdi. Yi, Rus doğal gazının Çin’deki evleri ısıtırken, Çin arabalarının Rusya’da yollarda seyrettiğini söyledi. Çin geçen yıl Rusya’ya 841.000’den fazla araç satarak bu ülkeyi Çinli otomobil üreticileri için en büyük ihracat pazarı haline getirmiş. Rusya’ya yapılan toplam ihracat 2022 yılına kıyasla % 54 artmış. Rusya pazarında özellikle Avrupa aleyhine yaşanan bu değişim ABD’nin Avrupa’ya bir hediyesidir. Açıklamalarında, dünyanın hızla “ABD hegemonyasından çok kutupluluğa doğru bir eğilime girdiğini” vurgulayan Yi, “Çin-Rusya ilişkileri çok kutupluluk eğilimi doğrultusunda ilerliyor” dedi. Çin dış politikasında Küresel Güney’in önemine işaret eden Yi, Çin’in Küresel Güneyin “önemli bir üyesi olduğunu ve olacağını” ifade etti.

Savaşın karakteri ve kapsamı dünyada yaşanan değişimden köklenmektedir. Gerek Ukrayna savaşı gerekse de Gazze’deki katliamlar karşısında uluslararası forumlarda alınan tutumlar bu değişimin doğrudan gözlenebileceği alanlardır. G7’nin uluslararası forumlardaki izolasyonu değişimin önemli bir göstergesidir. Savaş yönelimi G7’nin yaşadığı gerilemenin doğrudan ürünüdür.

Paylaşın