Cenk Ağcabay, Umut Yazıları

Arjantin’de bir faşist soytarı ve Gazze’de geçici ateşkes – Cenk Ağcabay

İsrail devlet televizyonu KAN, İsrail ordusunun, Hamas ile yapılması beklenen esir takası anlaşmasını kabul ettiğini bildiren bir haber yayınladı. Habere göre, anlaşma İsrail hapishanelerinde aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu 150 Filistinli mahkumu serbest bırakması karşılığında 4 günlük ateşkes ve 4 gün içinde 50 İsrailli rehinenin (çocuk ve kadın) serbest bırakılmasını içeriyor.

İsrail Başbakanı Netanyahu yaptığı açıklamada, geçişi ateşkes sağlanması durumunda dahi Hamas’a karşı savaşın tüm hedefler gerçekleşene kadar devam edeceğini belirtti. İsrail devlet televizyonu haberinde, “İsrail ordusunun şu aşamada çekinmeden anlaşmayı kabul ettiği söylenebilir. Orduda ateşkesin sahadaki güçleri yeniden organize etmek için kullanılabileceği söyleniyor. Kara manevrasının Gazze Şeridi’nin güneyine kadar genişletilmesine yönelik hazırlıklar da yapılıyor” ifadelerini kullandı. Daha sonra ajanslara düşen haberlere göre, İsrail Bakanlar Kurulu gece geç saatlerde yapılan oylamada kısmi rehine anlaşmasını onayladı

İsrail ve arkasında duran ABD ve AB’nin Hamas yok edilmeden herhangi bir ateşkes anlaşmasının söz konusu olmayacağı yönündeki sürekli açıklamalarının ardından gelen bu haber, sürecin başından itibaren Filistin halkının direnişiyle eylemli dayanışma gösteren dünya halklarının emperyalist egemenlere geri adım attırması olarak kavranmalıdır. Netanyahu bu anlaşmanın yapılması sürecine Biden’ın da katıldığını ve katkı sunduğunu ifade etti. Zaten başka türlüsü de mümkün değildir. ABD, AB ve İsrail egemenlerinin yaşadıkları uluslararası izolasyon ve Filistin halkının ağır bedellere rağmen direniş kararlılığını sürdürmesi bu kararı almalarını zorunlu kılmıştır. ABD, AB ve İsrail egemenlerinin Filistin halkının durumu ve sağlığıyla zerrece ilgisi yoktur; bu süreçte yaşananlar onların gerçek niyetlerinin ne olduğunun en açık göstergesidir ancak dünya çapında direniş yeni bir durum değerlendirmesi yapmalarını dayatmıştır. Tümünün ortaklaştığı gerçek hedefin ne olduğunu öğrenmek için Amerika’da görev yapan İsrailli Soykırım ve Holokost Çalışmaları Profesörü Raz Segal’in sözlerine kulak verelim. Segal’a göre, bu süreçte Gazze’de yaşananlar “ders kitaplarına konu olacak bir soykırım vakasıdır”.

Siyonist savaş aygıtının ABD ve AB desteğiyle bir soykırım girişimini başlatması tüm dünyada çok ciddi bir bölünme yarattı. Dünya halklarının ezici çoğunluğu Filistin halkının talep ve özlemleriyle bütünleşirken, emperyalist merkezlerin egemen sınıfları evlatları İsrail devletine para, silah ve politik destek sağlamak için harekete geçti. Uçak gemilerini, füze sistemlerini bölgeye yığdı. Tehdit üstüne tehdit savurdu ancak Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de açık biçimde görüldüğü gibi direniş güçlerine geri adım attıramadı. Bölgedeki İsrail ve Amerikan askeri üsleri süreklileşen saldırıların hedefi oldu.

Bu süreçte yaşananlar ABD ve AB emperyalistlerinin arkasında durduğu Siyonist işgalcinin gerçek programının açık biçimde gözler önüne serilmesini sağladı. Obama’nın başkanlık döneminde onun dış politika danışmanlığını yapan Stuart Seldowitz’in sosyal medyaya düşen videosunda sarf ettiği, “4000 Filistinli çocuk mu öldürmüşüz, bu yeterli değil” (https://twitter.com/i/status/1727086429879373871) sözleri; emekli İsrail ordusu generali Giora Eiland’ın “Kim bu zavallı Gazzeli kadınlar? Onların tümü Hamas katillerinin karısı, kız kardeşi, annesidir” türünden kadın katliamı çağrıları ve bu çağrının İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich tarafından desteklenmesi ve sosyal medyada paylaşılması olayın gerçek boyutlarının daha görünür hale gelmesini sağladı.

Gazze halkını topluca katlederek Sina Çölüne sürme planının 7 Ekim operasyonundan çok önce hazırlandığı bu süreçte ortaya çıkan bazı İsrail “Ulusal Güvenlik Belgeleri” ile ifşa oldu. Gazze halkına yönelik kesintisiz devam eden saldırıların gerisinde bu motivasyonun bulunduğunu artık açık açık dillendiriyorlar. Jerusalem Post gazetesinde İsrail İstihbarat Bakanı Gila Gamliel’in bir açıklaması yayınlandı. Açıklamada “Uluslararası topluma” bir çağrı yapılmıştı. Gamliel uluslararası topluma “paraları Gazze’nin yeniden inşası için harcama” yerine paraları “Gazze halkının yeni ev sahibi ülkelerde yeniden yaşamlar kurması için harcama” çağrısı yapmıştı. İsrail gazetelerinde uzmanlar “göç sonrası Gazze” üzerine yazılar yazıyor, çeşitli opsiyonları tartışıyorlar.

İşgalci Siyonizm kendine en uygun olanı yapıyor ve yaptıkları dünyayı bölüyor. Gelgelelim bu bölünme öyle biçimler kazanıyor ki, mesela Türkiye kökenli bir Alman gazeteci Deniz Yücel sosyal medya paylaşımlarında, Cihatçı Hamas’ın yenilgiye uğratılması için Filistinli sivil ve çocukların da öldürülebileceğini savunuyor. Aynen şunları yazabiliyor:

“Kaldı ki, uluslararası savaş hukukunda “savaşta sivilleri öldürmek suçtur” gibi bir ibare yoktur. Ne Dördüncü Cenevre Sözleşmesi (1949) ne Ek Protokoller (1977) sivil kayıpların yaşanmayan bir savaşın mümkün olduğunu zannedecek kadar naiftir.”

Bir buçuk aydır dünyanın caddelerini dolduran “naifler”den olmadığı için kül yutmuyor Deniz Yücel. Oysa “naifler” savaşlarda sivil kayıpların yaşandığını biliyorlar ve tam da bunu engellemek için mücadele ediyorlar. Bunu Emperyalizm ve Siyonizm adına meşrulaştırmak için değil. Etkili Siyonist merkezlerin sahip olduğu güç ve paranın ona dünya çapında çok geniş bir etki alanı yarattığı iyi bilinir. Bu nedenle İsrail’in dünya çapında hükümetler ve basın üzerinde ciddi basınç yaratma kapasitesine sahip bir birikimi vardır. Böylesi kritik süreçlerde bu etki alanında hayat bulmuş unsurlar görevlerini yapmak emperyalizme ve siyonizme hizmet etmek zorundadır. Deniz Yücel’de görevini yapmak için harekete geçmiş, kendisine yakışanı yapmış. Bir “demokrat” gazeteci olarak layık olduğu safa yerleşmiş tam da Almanya’daki tüm onurlu insanlar “Soykırımı Durdurun” sloganıyla alanları doldurmuşken…

Dünya bölünüyor… Arjantin’de seçimleri sıkı bir faşist Javier Milei kazandı. Bu faşistin lakabı “deli” imiş. Bazı mitinglerde kürsüye elinde bir elektrikli testereyle çıkıp “Solcuları, komünistleri” testereyle keseceğini söyleyen bu alçak bazı mitinglere de elinde salladığı İsrail bayrağıyla katılıyordu. Seçim kampanyasında dillendirdiği vaatler arasında, Arjantin parasını kaldırıp yerine Dolar kullanımını getirme, Merkez Bankasını kapatma bulunuyordu. Sağlık ve eğitimi tümden özelleştirecek Arjantin ekonomisini bataktan kurtaracakmış. Arjantin’in Çin’le gelişen ticaretini engelleyecekmiş. Uluslararası ilişkilerde ABD ve İsrail ile ayrıcalıklı bir ilişki kuracak ve ilk ziyaretlerini bu ülkelere yapacakmış. Diyoruz ya, dünya bölünüyor… İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen, sosyal medya hesabından Milei’nin, İsrail bayrağını dalgalandırdığı fotoğrafını paylaşarak, seçim başarısından ötürü kendisini tebrik etti.

Batı basınına göre, Milei bir “aşırı sağcı özgürlükçü”. Bu nasıl olur demeyin, öyle zamanlardan geçiliyor ki, her şey mümkün. Gazze’de gerçek bir soykırım girişimi kameralar karşısında icra ediliyor ve bu durum “uluslararası toplum” diye adlandırılanlar tarafından İsrail’deki Yahudilere yönelik bir soykırım olasılığı gerekçe gösterilerek yapılması gereken meşru bir icraat olarak kabul ediliyor. Cephaneliğinde envai çeşit füzesi, uçağı, gemisi, atom bombaları bulunan tepeden tırnağa silahlandırılmış bir devletin halkı soykırıma uğrayabilir denilerek ABD’nin Irak işgalinde meşhur olan “Önleyici Savaş” doktrini benzeri bir “Önleyici Soykırım” girişimine tam destek sunuluyor.

Hem aşırı sağcı hem özgürlükçü nasıl olunabiliyor? Milei mesela Arjantin’deki askeri-faşist cunta döneminin gerçeklerini reddediyormuş, gözaltında kaybedilenlerin, katledilenlerin sayısının solcular, komünistler tarafından abartıldığını ifade ediyormuş. Arjantin’deki askeri-faşist cuntayla ilgili görüşleri aşırı sağcıymış ama ekonomi alanında özgürlükçüymüş. Devletin ekonomiye müdahalesini değil piyasanın belirleyiciliğini savunuyormuş ve işte bu onun özgürlükçü yönünü oluşturuyormuş. Bir akademik iktisatçı olan bu faşist şüphesiz bir “deli” değil, özgürlükçü de olmadığı gibi. Kariyerine bakıldığında görülüyor ki, önemli Amerikan şirketlerine danışmanlık yapmış, Amerikan düşünce kuruluşları için raporlar hazırlamış ve HSBC Bankası’na yetkili danışman olarak hizmet etmiş. Uluslararası Finans-Kapitalin, emperyalizmin denenmiş, sınanmış bir kadrosu. “Özgürlükçülüğü” de Arjantin’de halk sınıflarına yöneltilecek sınıf saldırısı sürecinin kumandasında olacağı için ideolojik bulamaç olarak servis ediliyor.

Bu ideolojik bulamaca gereksinim var çünkü Arjantin’de halk sınıflarına yönelik saldırılar Milei’nin ifadeleriyle şu unsurları içerecek: “Özel şirketler üzerindeki vergi yükünün azaltılması, kamu harcamalarının kısılması, bazı bakanlıkların kapatılması, ateşli silahlara erişim, organ ticaretinin serbest bırakılması, emeklilik maaşlarına ayrılan fonların azaltılması, sosyal yardımların kademeli düşürülmesi”. Bu faşist çok iyi bilinen temel Neo-Liberal öncelikler doğrultusunda hareket edecek ve bu onu “özgürlükçü” yapıyor.

İsrail hükümetine yakın Jerusalem Post gazetesi de Milei’nin seçim zaferini kutladı ve şu değerlendirmeyi yaptı: “Milei kampanyası boyunca İsrail devletinin kültürüne, halkına ve devletin manevi değerlerle uyumuna büyük bir hayranlık sergilemiştir. İsrail’in kendini savunma hakkını savundu ve İslami terörizmi kınadı. Bu ona çok eleştiri getirdi. Dahası, kendi hahamı ile Tevrat çalışmakta ve hatta Yahudiliğe geçmeyi düşünmektedir. Hatta verdiği bir röportajda, siyasi kariyerini bitirdikten sonra kendisini derinlemesine Tevrat çalışmalarına adamak istediğini ifade etmiştir.”

Seçimi kaybeden eski hükümetin Venezüela ve İran ile iyi ilişkileri nedeniyle zaman zaman İsrail’e eleştiriler yönelttiğini belirten Jerusalem Post, Milei’nin İsrail’le açacağı yeni sayfanın önemine vurgu yapıyor. Post’a göre, 7 Ekim’den bu yana tüm dünyada anti-semitizm hızla yükseliyor, bu nedenle İsrail yanlısı hükümetler daha bir önem kazanıyor. Post’un değindiği başka bir mesele, Milei’nin ABD’deki Siyonist Lobi ile ilişkileri hakkında fikir veriyor: “Milei son dini ziyaretini birkaç hafta önce kız kardeşi Karina ile birlikte Lubavitcher Rebbe’nin mezarı olan New York’taki El Ohel’i ziyaret ederek gerçekleştirdi. Hac ziyareti sırasında kippa taktığı ve dini kitaplar taşıdığı görüldü.”

Post’un işaret ettiği unsur, “tüm dünyada anti-semitizm hızla yükseliyor” tabii ki bir çarpıtma. Dünyada yükselişte olan anti-semitizm değil halkların Filistin halkıyla dayanışma eğilimidir. “İsrail yanlısı hükümetlerin” önemini arttıran da bu gerçekliktir. İsrail’in yaşadığı izolasyon Milei, Zelenskiy türünden birkaç soytarının İsrail bayrağı sallamasıyla aşılacak bir durum değildir. ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı atom bombalarının yıkıcılığına denk bombaları Gazze halkının üstüne fırlatan Siyonist katillerin tüm bunlara rağmen sahada kayıplar vermeye başlaması ve çok muhtemel ki ABD’nin yaşanan izolasyondan duymaya başladığı rahatsızlık bu geçici ateşkese yol açmıştır.

Gazze halkının yeni bir Nakba’yla topraklarından sürülmesi hedefiyle düzenlenen saldırılara karşı uluslararası dayanışmanın daha da yükseltilmesi gerekmektedir. Amerikan emperyalizmi bölgeye yeni silahlar, uçaklar nakletti ve Irak’ta Amerikan üslerine saldırılar düzenleyen gruplara yönelik hava operasyonları gerçekleştirdi. Geçici ateşkes öncesi yaşanan bu gelişme yeni bir tırmanma mı getirir yoksa ateşkes öncesi bir güç gösterisi ihtiyacının mı ürünüdür çok zaman geçmeden görülecektir. Devrimci ve demokratik güçlerin her durumda Filistin direnişiyle dayanışmayı yükseltmesi, alanları doldurması temel önceliktir. Filistin direnişi kazanacaktır.

Paylaşın