Bilim - Felsefe

İnsanın kökenleri: Son altı keşif

Arkeoloji müzelerindeki korkutucu Neandertal heykellerinden kıllı, kambur ve acımasız “mağara adamı” filmlerine kadar, atalarımız hep bizden daha geride gösterilmiştir. Son beş yılda yapılan keşifler bu görüşü sarsıyor.

Bilimsel araştırmalar, insan evriminin tarihsel olarak doğrusal şekilde ilerlediğine işaret etmiştir hep. Evrimin sonraki aşamasındaki insanları, öncekilerden daha zeki, daha entelektüel ve şefkatli resmetmiştir.

Arkeoloji müzelerindeki korkutucu Neandertal heykellerinden kıllı ve acımasız “mağara adamı” filmlerine kadar, atalarımız hep bizden daha geride gösterilmiştir. Son beş yılda yapılan keşifler bu görüşü sarsıyor. Penny Spikins’in son kitabı Hidden Depths: The Origins of Human Connection’da (Gizli Derinlikler: İnsani Bağların Kökenleri), bu keşiflerin, geçmişi anlamamızın yanı sıra, bugün kendimizi nasıl gördüğümüz ve geleceğimizi nasıl hayal ettiğimiz açısında da önemli olduğunu iddia ediyor. Morningstaronline sitesinde yayınlanan habere göre dikkat çeken altı keşif şöyle…

1. Daha fazla insan türü vardı

Homo longi gibi türler 2018 gibi yakın bir zamanda keşfedildi. Bugün artık bilinen 21 insan türü var. Son birkaç yılda, Homo sapiens atalarımızın, Neandertaller ve onların yakın akrabaları Denisovalılar da dahil olmak üzere sağlam ve tıknaz türlerden kısa ve küçük beyinli Homo naledi gibi insanlara kadar, bu farklı insan türlerinden en az sekizi ile aynı dönemde yaşamış olabileceğini keşfettik.

Ama kaçınılmaz evrimsel hedef Homo sapiens değildi. Bu türler, basit bir doğrusal ilerlemeye veya ilerleme merdivenine de uymuyorlardı. Homo naledi’nin beyni şempanzenin beyninden daha küçük olabilir, ancak kültürel olarak karmaşık olduklarına ve ölülerinin yasını tuttuklarına dair kanıtlar var.

Neandertaller sembolik sanat yarattılar ama bizimle aynı değildiler. Neandertaller birçok farklı biyolojik adaptasyona sahipti ve buna kış uykusu da dahil olabilir.

2. Melez insanlar

Melez insan türleri, bir zamanlar uzmanlar tarafından bilim kurgu olarak görülürdü, şimdi ise evrimimizde kilit bir rol oynamış olabilecekleri düşünülüyor.

Melezlerin öneminin kanıtı genetikten geliyor. Buna dair izler sadece kendi türümüzün DNA’sında değil (genellikle Neandertallerden miras kalan önemli genler) aynı zamanda melezlerin iskeletlerinde de bulunuyor.

Bir örnek “Denny,” Neandertal annesi ve Denisovan babası olan bir kız. Kemikleri Sibirya’da bir mağarada bulundu.

3. Biz şanslıydık

Evrimsel geçmişimiz bilim insanlarının sandığından daha karışık. Hiç sırt ağrısı çektiniz mi? Ya da düzensiz bir manzarada oradan oraya zıplarken köpeğinizin arkasından kıskançlıkla baktınız mı? Tek başına bunlar bile mükemmel bir şekilde adapte olmaktan uzak olduğumuzu göstermek için yeterli olmalı.

Bir süredir evrimin, zaten değişmiş olabilecek bir ekosisteme yanıt olarak, çeşitli çözümlerin bir araya gelmesi olduğunu biliyoruz. Ancak, evrimsel insan soyumuzdaki değişikliklerin çoğu belki de şans eseri gerçekleşti.

Örneğin, izole popülasyonların, hayatta kalmalarında pek de fark yaratmayan, görünüşlerinin bazı yönleri gibi ortak bir karakteristiği olurken, bu görünüm torunlarında değişmeye devam ediyor.

Neandertallerin yüzlerinin (belirgin kaşları gibi) veya vücutlarının (büyük kaburga kafesleri dahil) özellikleri, basitçe genetik sürüklenmeden kaynaklanmış olabilir.

Genlerin yalnızca belirli ortamlarda aktive edildiği epigenetik de işleri karmaşıklaştırıyor.

Genler birini depresyona veya şizofreniye yatkın hale getirebilir örneğin. Ancak bu genler başlarına bir şey geldiğinde tetikleniyor.

4. Kaderimiz doğa ile iç içe

Kendimizi doğanın efendisi olarak düşünmek hoşumuza gidebilir. Ancak ekolojik değişikliklerin bizi şekillendirdiği giderek daha açık hale geliyor.

Kendi türümüzün kökenleri, büyük iklim değişiklikleriyle çakışıyor; bu iklim değişikliği noktalarında diğer türlerden daha farklı hale gelmişiz. Diğer tüm insan türleri ise, iklim değişikliğinin sonucu olarak yok olmuş.

Üç büyük insan türü olan Homo erectus, Homo heidelbergensis ve Homo neanderthalensis, Adams olayı gibi iklimdeki büyük değişikliklerle yok oldular. Bu olay, 42.000 yıl önce dünyanın manyetik alanının geçici olarak çökmesiydi ve bu da Neandertallerin neslinin tükenmesiyle aynı zamana denk geliyor.

5. Nezaket evrimsel bir avantaj

Araştırmalar, gelecekteki insan toplumları hakkında umutlu hissetmek için yeni nedenler ortaya koyuyor. Bilim insanları, insan doğasının şiddete meyyal kısımlarının evrim merdiveninde avantaj sağladığına inanırdı hep.

Ancak insan doğasının şefkatli tarafına ve başarımıza katkısına dair yeni kanıtlar ortaya çıkıyor. Eski iskeletler hastalık ve yaralanmalar sonrası olağanüstü iyileşme belirtileri gösteriyor. Bu, yardım almaksızın, imkansız olmasa da zor bir şey.

İnsan şefkatinin izi bir buçuk milyon yıl öncesine dek uzanıyor. Bilim insanları tıbbi bilginin izini en azından Neandertaller dönemine kadar sürebiliyorlar.

Fedakarlığın hayatta kalmak açısından birçok önemli faydası olmuştur. Eski topluluk üyelerinin önemli bilgileri aktarmasını sağlamış örneğin. Ve tıbbi bakım sayesinde yetenekli avcılar hayatta kalmış.

6. Duygusal bir türüz

Evrim bizi sandığımızdan daha duygusal yaptı. Yabancılar için daha fazla hoşgörü ve sosyal ipuçlarına duyarlılık gibi birçok genetik adaptasyonu paylaştığımız evcil köpeklere benzer şekilde, insanın hipersosyalliğinin de bir bedeli oluyor; duygusal güvenlik açıkları.

Çevremizdeki insanların duygularına daha duyarlıyız ve sosyal etkilere karşı daha savunmasız, duygusal bozukluklara, yalnızlık ve depresyona atalarımızdan daha yatkınız.

Karmaşık duygularımızla yaşamak her zaman hoş olmayabilir, ancak bunlar büyük, birbirine bağlı topluluklar yaratan önemli dönüşümlerin bir parçası. Duygularımız insan işbirliği için çok önemli.

Bu, insanlığın dünyadaki yerine dair beş yıl önce sahip olduğumuz bakış açısından (“doğanın efendisiyiz, şiddete eğilimimizle evrimde öne geçtik” vb. gibi) çok daha farklı.

Kendimizi bencil, rasyonel ve doğada ayrıcalıklı bir yere sahip bir tür olarak görmek pek işe yaramadı. Gezegenimizin durumu hakkındaki en son haberler bunun kanıtı.

Evrimimizde mükemmel bir sona ulaşmadığımızı görüyorsak, o zaman işlerin yolunda girmesini oturup bekleyemeyiz. Geçmişimiz, bu konuda bir şey yapmazsak geleceğimizin daha iyi olmayacağını gösteriyor. Doğanın efendisi değiliz ve tür yok oluşundan da azade olmayacağız.

-Özgür Politika-

Paylaşın