Semra Uzunok, Umut Yazıları

“Kıyamet değilse bile bir şey kopmalı” – Semra Uzunok

Moğollar’ın bir şarkısı vardır, hani eylemlerde dinlediğimiz; ’Bir şey yapmalı’. Şarkının sözlerinde ‘’kıyamet değilse bile bir şey kopmalı’’ diye bir dize var. Aslında bir şey değil ama kıyametler kopuyor oysa.


Mesela Madımak yanarken kıyamet değil miydi? Mesela Roboski’de sıralandığında bedenler, anaların yüreği kıyamet değil miydi? Yine Mesela Uğur Kaymaz’ın bedenine sıkılan 13 kurşun yarasından kopmadı mı kıyamet? Ceylan’ın annesinin eteğinde evladının parçaları kıyamet değilse neydi? Çocuğuna okul pantolonu alamadı diye intihar eden babanın ardından yaşayanlar, kıyamet ateşini hala hissetmiyorlarsa ne hissediyorlar? Buz gibi evde odun alamadığı için küçücük bedeni ısıtamadıysa koca dünya, bir fön makinasına bırakarak bu işi yaşamına son verdiyse bir anne, o makinadan çıkan sıcaklık kıyamet değilse ne peki? Peki o zaman, Cizre bodrumlarında ‘’su su hewal’’ derken, yakılan bedenlerin kokusu kıyamet kokusu değilse ne? Daha fazla kar hırsıyla yakılan ormanlardaki börtü böcek, sincap için o ateş kıyamet değil de ne? HES’ler yaptığınız deredeki kurbağa, kirlettiğiniz denizdeki balık için kıyamet nerede?

Kobane’ de yağdırdığınız bombalarda ölen çocuklar, çocukları ölürken anneler babalar için kıyamet nerede? Kobane’ye, yanı başında bir savaş varken susamayan, “bir şey yapmalı” diyerek giden Aziz’in cansız bedeni 69 gün ailesine verilmezken Elif Anne’nin yüreğindeki yangın kıyamet değil mi? Ya Eylem Ataş’ın 100 gün bekleyen mezarı, o mezarı bekleyen yoldaşlarının sessiz çığlıkları kıyametin sesi değil miydi? Sınırda vurulan Kader kıyamete koşmuyor muydu?
Ekin Van’ın bedeni çırılçıplak sergilenirken orası kıyametin çıplaklığı değil miydi? Lokman Birlik’in sürüklenen ruhu kıyamet alameti değil miydi? Hande’nin yakılan cinsiyeti, meleklerin cinsiyetsizliği kıyametin ışığı olmadı mı? Hele Özgecan’ımız katledilldiğinde sokaklara çıkan kadınların sesi kıyametten gelmiyor muydu? Suriye’den ateşin ülkesinden gelip yaşamak için direnen Emani, karnınındaki bebeği ile tecavüz edip öldürülürken “kıyamete mi geldim” demedi mi ? Barış için gelinliği ile pedallarını kıyamete mi çevirdi Pippa Bacca?

Kırk yıldır sürdürdüğünüz savaşta kaybettiğimiz bunca canın ocağına düşen ateşe, erkekler tarafından katledilen kadınlara, iş cinayetinde öldürülen işçilere, yurtlarınızda tecavüze uğrayan çocuklara, işsizlikten intihar eden gençlere, dereleri yok edilen köylüye, açlığı yoksulluğu kader sayanlara nasıl anlatacaksınız kıyameti?

Siz saraylarınızda, villalarınızda, milyon dolarlık evlerinizde, lüks arabalarınızda, yatlarınızda cenneti yaşarken yoksullara, işçilere, emekçilere, gençlere, kadınlara, LGBTİ+’lara, Alevilere, Kürtlere; mallarına el koyduğunuz, kıyıma uğrattığınız Rumlara, Ermenilere cehennemi, kıyameti yaşattığınızı unutturacağınızı mı sanıyorsunuz?

Mesela cesedini sokakta beklettiğiniz Taybet Ana’nın çocuklarına ya da barışa imza attılar diye işinden, ülkesinden ettiğiniz akademisyenlere veya KHK ile açlığa mahkum ettiğiniz binlerce insanın çocuklarına ne diyecek sizin
çocuklarınız? Sürgüne gönderdiğiniz binlerce insanın özlemi, toprağına suyuna hasret giden anne babasının acısı nerde kalacak? Daha kendisi doğmadan ölen babalarının, çocuklarının kemiklerini arayan Cumartesi Anneleri’nin acıları kaç kuşak miras kalacak? “Gülistan nerede?” demeye daha ne kadar devam edilecek?

Ve evet; Deniz Poyraz’ın yarım kalan düşleri, kardeşlernin arkasında biriken öfkesi, annesinin her daim dik duran başı sanmayın ki unutacak bu kıyameti. Elbet tutuldu çetelesi yazdıklarımızın ya da yazamadıklarımızın bu satırlara, tek tek. Sorulacak hesabı bu kıyametlerin. Hem de öyle öbür dünyada falan değil bunun yeri. Tam da burada; yaptığınız, yaşattığınız bu topraklarda. Mesela Suruç’ta 33 düş yolcusunun, mesela Ankara’da barış güvercinlerinin, yine Amed’de bacaklarını aldığınız Lisa’nın, Eskişehir’de ‘’yeter vurmayın’’ diyen Ali İsmail Korkmaz’ın, bedeni 16 kilo kalan siyah gözlü Berkin’in… Hesabını soracağız!

Ulaş Bayraktaroğlu’nun dediği gibi ‘’İnsan bir kez yaşar, bir kez ölür. Devrimci her ikisini de doğru yapandır.’’

Aynur Ada’nın dediği gibi ‘’Devrimci savaş dünyanın en haklı, en saygıdeğer savaşıdır.’’

Bizler Onlar’ın yoldaşlarıyız. İyi biliriz yaşamayı da ölmeyi de. En haklı savaş devam ediyor, ta ki yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek. Haklıyız, kazanacağız.

Paylaşın