En Çok Okunanlar, Umut Yazıları

Editörden | Bir devrim yatağı olarak 3. savaşın Ortadoğu cephesi

Filistin halkının Siyonist İsrail terörüne karşı başlattığı saldırı anglosiyonist emperyalizmin “Yeni Ortadoğu” kavramını yeniden öne çıkardı. Siyonist Başbakan Netanyahu Filistin topraklarında yaşanan şiddet ortamında “Ortadoğu’yu değiştireceğiz!” dedi.

Bu söylem, siyonizmin bölgeye bakış açısının bir Filistin-İsrail çelişkisinden öte olduğunu bize hatırlatmalıdır. Çünkü Siyonist İsrail devletinin Sovyet çöküşünden sonra bölgedeki varlığının ancak bölge haritasının yenilenmesine bağlı olarak kalıcılaşabileceği 2003 Irak işgalinden bu yana olan gelişmeler itibariyle çoktan ortaya çıkmış durumdadır.

Bugünkü gelişmeleri yerli yerine oturtabilmek için o dönemki kavşağı iyice kavramak gereklidir.
Sovyet sonrası dönemin yeni hegemonik çerçevesinin Ortadoğu hâkimiyeti üzerinden şekilleneceğini Brzezinski, ünlü “Satranç Tahtası” (1998) kitabında yazdı. Brzezinski bu kitabında, dünyanın en güçlü tek devleti olarak Amerika’nın küresel hegemonyasının ancak Hazar ve ardındaki coğrafyanın insan ve madde gücüne hâkimiyetiyle gerçekleşebileceğini tezleştiriyordu.

Tezlerin pratik politikaya dönüşü Irak işgaliyle başladı ve “Yeni Ortadoğu” yaklaşımı, o zaman henüz W.Bush’un Güvenlik Danışmanı olan Condoleezza Rice tarafından dile getirildi. (Transforming the Middle East, WP, 07092003)

Bununla birlikte, Rusya’nın Balkan Savaşı’nda NATO’ya müdahalesi ki Putin Rusya’sının doğuş alameti idi. Ardından neocon yayılmacılığa karşı Avrupa ve bölge devletlerinin isteksizliği ve ortaya çıkmaya başlayan mali yetersizlik Amerika’nın küresel hegemonyayı tek başına oluşturamayacağına dair işaretler vermeye başlayınca Brzezinski stratejik bir yenilemeye gitme gereğini öne çıkardı. Yeni kitabının adı “Seçim”di ve Amerika’nın önündeki tercihin küresel hâkimiyet ya da Avrupa’yla birlikte yenilenecek bir hegemonyaya küresel liderlik arasında olduğunu belirleyerek ikinci tercihin seçilmesi gerektiğini tezleştiriyordu. (The Choise, Global Domination or Global Leadership, 2004)

Oysa Bush yönetimindeki neocon eğilim, anglosiyonizmin askeri gücünü doğrudan hedeflere yönelterek egemenliği sağlamanın mümkün ve gerekli olduğuna inanıyordu. Bunun için tek tasarrufu “Büyük” Ortadoğu’dan “Yeni Ortadoğu”ya, yani daha küçük ama daha merkez ve çekirdek Ortadoğu’ya taşıyarak yapılıyordu. Bu,özetle İran demekti.

Deneme 2006’ta İsrail’in Lübnan’a saldırısıyla yapıldı. Bütün bu hengamenin içinde C.Rice, bu kez Dışişleri Bakanı olarak “Yeni Ortadoğu”yu kavramlaştırıyor ve buna ek olarak eskisinden yeniye geçiş için “yapıcı kaos” tanımıyla anglosiyonist yayılma politikasını güncelleştiriyordu: “(savaşta) gördüğümüz şey, bir bakıma Yeni Ortadoğu’nun doğum sancılarıdır. Yeni Ortadoğu’ya ilerliyoruz ve eskisine geri dönmeyeceğiz.” (Basın, 2072006)

Evdeki hesap çarşıya uymadı. Siyonist saldırı, Lübnan KP’sinin de desteğini alan Hizbullah tarafından püskürtüldü. Bu yenilgi anglosiyonizmin tarihinde asla silinemez bir iz bıraktı. Bu ve yaklaşan 2008 Krizi’nin belirtileri Amerikan finans kapitalinde transatlantik tercihini giderek öne çıkartırken, neoconlar Brzezinski’nin “Seçim” arayışına karşı “Zaferi Seçmek” (Choosing Victory, 2007) perspektifiyle şanslarını bir daha zorladılar. Bu tez, Amerika’nın askeri gücüyle tek başına dünya hâkimiyeti kurabileceğini savunuyor, bunun için Amerikan halkının, Vietnam sendromuna yol açan cenaze torbalarına alışması gerektiğini ileri sürüyordu. 2008 krizinin artan etkileriyle neoconlar geri çekildi, Obama iktidara geldi.

Ancak emperyalizmin ayakta kalabilmesi için mutlaka Doğu’ya yayılması gerekiyordu. Emperyalizmin Doğu sınırları, bir ucuyla modern tarihin kolektif aksiyon üretici gücü olan proletarya tarafından Ekim Devrimi’yle Rusya’da, diğer ucu, yokluğunu yeni bir yıldönümünde yeniden andığımız Kıvılcımlı’nın daha ’65 yılında “İlkel Sosyalizm’den Kapitalizme İlk Geçiş: İngiltere” adlı eserinde işaret ettiği gibi kadim tarihin kolektif aksiyon üretici gücü olan Şiilik tarafından İran Devrimi’yle Ortadoğu’da çizilmişti.

Umut gazetesi, dünya politikasını Donbass’tan Basra’ya çizilen eksen üzerinden ele alırken bu sınırı tarif ediyordu. WEF Başkanı Schwap, “Büyük Sıfırlama” projesinde bu sınır üzerindeki gerilimi emperyalist gelişimin yükü olarak itiraf ediyordu.

Emperyalizmin Ortadoğu’daki başarısızlığı Obama döneminde de devam etti. Obama’nın Dışişleri Bakanı Hillary Clinton “AsyaPasifik” teziyle bölgeden kaçtı. Emperyalizmin bunalımı 3. Savaş evresine doğru hızla ilerlemekteydi. Oyalanacak zaman yoktu. Neocon tarza göre doğrudan hedeflere yönelmeyi bu kez Rusya’yı seçerek gündeme getirdiler.

Ukrayna krizini 2014 Maidan provokasyonundan beri pişiren ve derinleştiren neocon figürün Victoria Nuland olduğu yaygın bir bilgidir. Nuland, bugün Biden’ın Dışişleri müsteşarıdır. Ama bundan önemlisi neocon ideo-politik çekirdeğinde yer alan Kagan ailesinin bir üyesidir. Baba Donald Kagan ve iki oğlu Frederick ve Robert Kagan’lar “Amerikan Yüzyılı” projesinin yazarlarıdır. Frederick Kagan, yukarıda bahsettiğimiz “Zaferi Seçmek” adlı neocon saldırı manifestosunun yazarıdır. Robert Kagan eski Amerikan Dışişleri bakanlarının dahil olduğu “Dışişleri Komisyonu”nun üyesidir ve Nuland’la evlidir. Ve bütün bu neocon çekirdek, Cumhuriyetçi Parti içindeki ilişkilerinin gücüyle şimdi Biden hükümeti için çalışmaktadır.

Görüleceği gibi, Netanyahu’nun İsrail’in bekası için katliamı koyultup savaşı yaygınlaştırmaya çalışarak Amerika’yı bölgeye, hem de  doğrudan İran’la savaşmaya çağırması, çağrının anglosiyonizmin bu strateji planına uygunluğu ve daha evvelki çağrılara nazaran 3. Emperyalist Savaş’ta gelinen aşamanın Amerika’yı bu çağrıya uymak konusunda daha istekli kılacağına dair beklentiler içinde olmasından kaynaklıdır.

Kautsky solu ve liberaller Nato saldırganlığının Kuzey cephesindeki perişanlığını ne kadar görmezden gelmeye çalışırlarsa çalışsınlar, artık uluslararası emperyalizm Ukrayna alanından nasıl daha az zararla çıkacağının hesabına girmiş durumdadır. Ne cepheyi silahlandırma ne de savaşın mali gücünü karşılama konusunda yapacakları pek bir şey kalmamış gibidir. Hiç değilse Bakhmut’u yeniden ele geçirmek için bütün dünya emperyalizminin bütün gücüyle dört aydır yaptığı saldırı onbinlerce ölü ve Leopard’lar,Challenger’lar, Bradley’ler,Patriot’lar gibi adıyla ünlü savaş makinelerinden oluşan bir hurda yığınıyla bitti.

Şimdilerde Rusya’nın, Kharkiv yönünde Kupyansk’a, Herson yönünde Avdeevka’ya saldırı başlattığını okuyoruz ki Bandera ordusu 2014’ten beri bu kente yığınak yapmaktaydı. Putin son Valdai konferansında gökyüzünde iki gün dolaşabilen, nükleer yakıtlı kıtalararası seyir füzesi Burevestnik’in başarıyla test edildiğini söyledi. IMF, %1.5 olarak tahmin ettiği Rus ekonomisindeki büyümeyi %2.2 olarak düzeltti.
Yukarıda belirttik; Donbass-Basra ekseninin karakteri ve Ukrayna’da ortaya çıkan bu negatif mesafe güncelliğinde Ortadoğu, uluslararası emperyalizmin karıştırması için her zaman yeni olan eski bir defterdir. Anglosiyonist emperyalizm birinci BOP sürecinde her ne kadar tayin edici bir başarıya ulaşamamışsa da, bu defterde, hem yaratıcısı olup hem karşıt mevzilenmesiyle DAİŞ politikası, Arap İsrail normalleşmesi ve özellikle Arap baharı gibi süreçlerde Amerikan eklektisizminin bölgenin arkaik dengesizliğinde yol alabileceği kayda geçmiş durumdadır.

Bu nedenle, siyonizmin, Filistin halkının topraklarındaki işgale başkaldırışına karşı, tıpkı AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Borell’in “cangıl” benzetmesi gibi “hayvanlar”a ait görerek soykırıma yönelmesini gönderdiği uçak gemileriyle bölgesel bir savaşa doğru teşvik etmektedir.

Soyut bir çerçevede değil, klasik stratejik hatta uygunluğunca neoconlar için hedef İran’dır. Kürdistan’daki kriz zorlamaları ve doğrudan Karabağ krizinden sonra emperyalist savaş Siyonizm üzerinden şimdi yeniden İran’a taşınmak istenmektedir.

Emperyalist merkez, tıpkı siyonizmin 2006 yenilgisinde olduğu gibi şimdi gene karışıklık içindedir.

Bu savaşın kendileri için hayırlı olmayacağını düşünenler grubundan NYT, Hamas’ın saldırısının İran için de sürpriz olduğunu dile getirirken neocon organ WSJ Hamas saldırısının İran’ın desteği ve yönlendirmesiyle olduğuna dair her gün yeni bir iddia ortaya atıyor.

Bu konudaki gerçek belki gelecek yıllarda öğrenilecektir ama geçerken söylenebilecek olan şudur ki eğer İran böyle bir hazırlığın içinde olmamışsa eksik kalmış demektir. İran Devrim Muhafızları Komutanı Süleymani’nin Rusya ve Hizbullah üzerinden Suriye direnişini yükseltmesinin ardından halefi Kaani’nin böyle bir eksiklik göstermesi Direniş Ekseni örgütlerince pek de hoş karşılanmayacağı için Kaani’nin önümüzde uzanan görev süresi bu konuda bize daha fazla fikir verici olabilecektir.

Diğer taraftan güncel soru, İran’ın Filistin saldırısının içinde olup olmamasından bağımsız bir şekilde karşımızda durmaktadır: Gazze ve işgal topraklarındaki savaş İran’ı da içine alacak kertede büyüyecek midir? İsrail saldırganlığı bunun için çabalıyor; Gazze’de katliamı derinleştirirken Suriye ve Lübnan’da yeni cepheler açmayı yokluyor. Açıktır ki bu hatlarda ilerlemesi sadece uluslararası emperyalizmin kendisine sınırsız askeri ve mali desteği açmasıyla mümkündür.

Neoconlar açısından bütün konjonktür bir varlık yokluk savaşı gibi görünse de, içinde bulunduğu mali ve siyasal kriz Amerikan finans kapitalinin bu süreci cesaretle göğüslemesinin önünde engel gibi durmaktadır. ABD, G.W. Bush’la BOP sürecine girdiğinde 6 trilyon dolar borç sahibi iken şimdi 33 trilyon dolar borcu vardır. Bu borcun 10 trilyonu 2020 Martı’yla başlayan 3 savaş konjonktüründe, yani sadece son üç yıl içinde gerçekleşti. Bu durum FED’i, toplumsal refahı iyice aşağıya çeken yüksek faiz politikalarına mahkûm ederken bu politikanın göreli başarısı bile düşük petrol fiyatlarına bağlıdır.

Ortadoğu’daki yaygın bir savaşın petrol fiyatlarını uçuracağı ve emperyalist pazarın tümüyle yıkıntıya uğrayacağı ortada. Ve bu çöküş koşullarında sadece sömürge halklar değil, emperyalist metropollerin ezilen göçmen halkları da proletaryanın yanı sıra ve onun eylemini ateşleyici olarak başkaldıracaktır. AB ülkelerinde İsrail karşıtı, özgür Filistin yanlısı gösterilerin yasaklanması bu korkuyu gösteriyor.

Ve elbette Ukrayna cephesi.. Zelensky’nin mali ve lojistik destek için iğrenç yakarışları artık NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’e bile tiksindirici geliyor. Yukarıda belirttiğimiz gibi emperyalizm bu cepheden aşağılayıcı bir hezimetle çıkmamanın derdindeyken İran ve Direniş Ekseni’ni karşısına alacak kertede yeni ve güçlü bir cephenin mali ve askeri lojistiği pek de göze alınamayacak bir büyüklükte olacaktır.

Bu nedenle, ceteris paribus, emperyalist burjuvazinin savaşı, artık ölüme karşı yabancılaşmış Filistin halkının kan deryasına tekabül etse bile sadece siyonist İsrail’in bölgedeki tehdit gücünü yenileyecek ve bu arada Direniş Ekseni’ni ne kadar olabilecekse o kadar yıpratacak bir çerçevede tutmaktan daha öte bir planlaması olamayacağı öngörülebilir bir durumdur.

Bu ne demektir?

Bu, ikinci savaştan bu yana süren emperyalist hegemonyanın bölgede iyice dağılması, İsrail’de ve emperyalizmin bölge ittifaklarında kriz ve 3. Savaşın üç yıllık sonucunda bugün Afrika’dan Filistin’e kadar uzanan özgürleşme dalgasının giderek bütün bölgeye egemen olması demektir. Hamas önderlikli Filistin saldırısı 1973’ten bu yana elli yıllık Filistin başkaldırısını nasıl üçüncü intifadasına doğru taşıyacak ise Bakur’da da yeni serhildanları, Türkiye metropollerinde proleter kalkışmaları ateşleyici olacaktır. Kimi Kürt sol liberallerin ve Türk liberal solcularının Filistin direnişinin bu yüksek evresine aynı yükseklik ölçüsünde saldırmaları böyle bir gelişmeden duydukları korkunun yüksekliğini gösteriyor. Karşıt olarak, proletarya ve ezilen halkların yerel ve küresel emperyalist oligarşilerden kurtuluşu için birleşik devrimi, tıpkı Filistin’de olduğu gibi ciddi hazırlıklarla yükseltmeyi önümüze bir görev olarak koyuyor.

Paylaşın