Gündem, Mustafa Çiçek, Umut Yazıları

Covid-19 : Emperyalist-Kapitalizmin sistem krizi ve sosyalistlerin görevi üzerine – Mustafa Çiçek

Bir yanda Koronavirüs salgını tüm dünyada hızla yayılmaya ve can almaya devam ederken diğer yanda kapitalistler birbirleri ardı sıra suçlu aramaya ve salgının kaynağını teşhir etmeye devam ediyor. Şimdiye kadar bunun bir biyolojik saldırı olduğundan tutun, emperyalist-kapitalizmin geleceği inşa etmek üzere tasarladığı bir çoklu-test olduğuna kadar onlarca bilgi ortaya atıldı. Tabi bunların içinde en ileri çıkanı ABD merkezli batının Çin’i suçlaması ve karşılığında Çin’in ABD’yi suçlaması. En son geçtiğimiz günlerde bir Fransız bilim insanı yine herhangi bir kanıt sunamadan Covid-19 virüsünün laboratuvar üretimi olabileceği yönünde derin kuşkuları olduğunu söyledi. Özellikle sosyal medyada yer alan bu tip bilgiler beyin yakan türden sınırları zorlamaya devam ediyor. Bunların içinde benim favorim tüm insanlara çipler takılması için toplumun korku ile çip takmaya gönüllüleştirilmesi ve bilim kurgu filmlerindekine benzer bir kontrol mekanizması inşa edilmesi, tıpkı ‚in Time’ filminde olduğu gibi. Şimdilik bilemiyoruz, belki bu komplo teorilerinden bir yada daha fazlası gerçek olabilir. Yakın tarihte atom bombası atıp yüzbinlerce insanı  öldürmekten imtina etmemiş olan haydut kapitalistlerden yukarıdaki örnekleri beklemek binlerce insan için oldukça gerçekçi olabiliyor. Tabi biz sosyalistler meseleyi sadece komplo teorileri ve varsayımlar üzerinden ele alamayız. Bugün itibariyle bildiklerimiz onların yani burjuvazinin bizlerle paylaştıklarından ve bizlerin tarihsel ideolojik arka planlarımızdan aldığımız değerlerle yapabileceğimiz tahminlerden ibaret. Ancak o büyük gün gelip, iktidarı ele geçirdiğimiz zaman daha fazla bilgiye sahip olacağız ve bu katillerin insanlığa ve doğaya nasıl büyük zararlar verdiğini tüm dünya işçi sınıflarına ve halklarına ilan edeceğiz.

Şimdi meseleye bir başka eksenden daha bakmakta fayda olacağı kesin; Birçok bilim insanı Covid-19 virüsünün hayvan kaynaklı olduğunu ve hayvandan (bu dolayımla yarasadan) insana geçtiği konusunda hemfikir. Durum bu olsa bile insanlığın yaşanan pandemide herhangi bir etkileyici rolü olmadığını düşünmek saflık olacaktır. Kapitalizm doğası gereği sadece kar ve daha fazla kar etme ve toplumu sadece kar etmeye endeksli bir yaşam formunda tutmak için şekillendirdiği gerçeğini bir kez daha hatırlarsak, kapitalizmin tüm toplumu yukarıdan aşağıya insanı insana ve doğaya düşman etmesi gerçeği yeryüzündeki doğal hayatın tahribatını ve bu dolayımla biyolojik çeşitliliğin azalması ve ekosistemin bozulması sonucu bu tür virüslerin daha sık ortaya çıkması ve daha hızlı ve geniş ölçekte yayılması sonuçlarını yaratıyor. Ekosistemin tahrip edilmesi sadece bu tür virüslerin daha hızlı yayılmasına neden olmuyor, aynı zamanda çeşitliliklerini de artırıyor.

Özellikle 1980’lerden bu yana ve Sovyetler Birliğinin yıkılması ve dünyanın yeniden tek kutuplu bir hale gelmesinden bu yana ortaya çıkan salgın hastalıklarının sayısında yaklaşık üç katı bir artış olduğu Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) raporlarında da görülüyor. Bu salgın hastalıkların yaklaşık yarısından fazlası hayvanlardan insanlara bulaşıyor, Ebola, domuz gribi örneklerinde olduğu gibi. Kapitalizm daha fazla kar hırsıyla ormanları yakıp-yaktırıp yok ediyor ve diğer canlıların yaşam alanlarına yerleşiyor, oraları işgal ediyor. Unutmayalım ki, ekositemin tahribatı beslenme zincirindeki sıralamanın doğallığının da bozulmasını beraberinde getiriyor.

Son iki haftadır vaka ve ölüm oranlarındaki artış ABD’ye kaymış olmakla birlikte Avrupa’nın neredeyse tamamını etkisi altına alırken, Asya kıtasında salgının büyük oranda kontrol altına alınmasına paralel olarak görece bir iyimserlik havası yaratmış gibi görünüyor. Avrupa’da en çok vakanın ve ölümün gerçekleştiği İtalya ve İspanya’nın sağlık sistemleri sokaktaki insanlar tarafından dahi tartışılır hale geldi. İtalya’nın güneyine insanlar paraları olmadan marketlere gidip ihtiyaçlarını alma girişimlerinde bulundu, Fransa’ gençlik salgın riskine rağmen sokaklarda polisle çatışmaya başladı.

Eğitim, sosyal hizmetler ve daha birçok sektörde olduğu gibi sağlık sektöründe de özellikle 2008 mali kriziyle birlikte hayata geçirilen kemer sıkma politikaları sağlık alanındaki harcamalara ve yatırımlara hatırı sayılır oranda kısıtlamalar getirmişti.

2008 krizi sadece bir mali kriz değil aynı zamanda kapitalizmin bir sistem krizi içine girdiğinin net bir göstergesi olmuştu. Başka bir ifadeyle Francis Fukuyama’nın tarihin sonu tezinin pratikte de doğru olamadığının, kapitalizmin bir sonunun olduğunun ilanıydı.

Özellikle Sovyetler Birliğinin dağılması, sosyalizmin dünya halkları ve işçi sınıfları arasında kaybettiği itibar, ABD’nin başını çektiği emperyalist blokun ortaya çıkan boşluğu doldurma gayretiyle giriştiği saldırgan faaliyetleri Afganistan ve Irak savaşlarıyla pratikleşmiş, giderek sermayenin küreselleşmesi sürecini hızlandırmıştı. Bunun akabinde önce ‚renkli devrimler’ diye adlandırdıkları siyasi ve askeri müdahaleler, bir yanda ‚Arap Baharı’, Ukrayna ve Suriye’de düğümlenen savaş ve kriz kapitalistler açısından artık bir çıkmaz yola girildiğinin habercileri oldu. Çıkmaz yol, fakat onun yani kapitalizmin karşısına dikilecek bir örgütlülük olduğu zaman kelimenin anlamıyla ‚son’ olacaktır.

Emperyalizmin hamisi ABD’nin ortadoğuda izlediği savaş politikalarıyla dünyanın doğusunu kendisine mahkum eden  ve İran, Rusya ve Çin’i sıkıştıran, Avrupa gibi kapitalist merkezleri de doğrudan tehdit eden bir savaş hali aldığı görülüyordu. Fakat bu konjonkturu ABD’nin mevcut koşullarda yönetme imkanı kalmamıştı. Çünkü 2008 itibariyle ekonomideki ve siyasal hegemonyadaki kayıpları nedeniyle daha çok fren yapıp geriye çekilmesine sebep oldu. Ötelenen krizin yeniden ve daha büyük bir şekilde patlayacağına dair beklentiler bizzat ABD’li birçok senator ve ekonomist tarafından defalarca dile getirilmişti. ABD’nin geri adımını bizzat Sülemani cinayeti sonrası İran tarafından yapılan misillemelere karşı sessiz kalınması göstermişti. Kaldı ki 2020 yılına kadar ABD kendisine karşı yapılan hiçbir saldırıya cevapsız kalmamıştı. Dünya kaynaklarının yeniden paylaşımı için girişilen bu saldırganlıklar dünyayı yeniden bir kaos ortamına sürükleme koşulları görünmeye başlamıştı, zira bölgedeki bütün küresel ve yerel güçlerin kendi durumlarını buna göre tahkim ettiklerine hepimiz tanık olduk.

Çin’de ortaya çıktığı söylenen Corona krizi emperyalist-kapitalizmin uzun yıllardır çözmek için çabaladığı krizi daha da derinleştirip küresel boyutlara taşıyacak. Kapitalizm her büyük mali kriz döneminde ya küresel ölçekte (1. ve 2. Paylaşım savaşları) yada yerel ölçeklerde (Afganistan, Irak vb) savaşlar çıkarmışlardır. Fakat bu dönem buna girişecek reel olanaklara sahip değiller.

Evdeki hesap çarşıya uymadı, çünkü kriz ABD’ye yönelik tehditlerini sıklaştırmıştı.

İşte tam da böyle bir sıkışmışlık halinde Covid-19 virüsü ortaya çıktı ve hızlıca tüm dünyaya yayıldı. Yukarıda da sözünü ettiğimiz bir dizi komplo teorisinin ortaya çıkması esasen bu dönemde başladı. Öte yandan Şubat sonu Mart başı amerikan borsalarında önemli düşüşler yaşanmaya başladı. Amerikan yönetimi bu çöküşe karşı tıpkı 2008’de yaptıkları gibi yeniden piyasaya karşılıksız para sürerek bir çözüm üretme arayışına girdiler. 2008 krizi nasıl tüm dünyayı bir çırpıda etkiliyse, gelmesi kaçınılmaz olan bu daha büyük mali ve sistem krizinin Covid-19 virüsü dolayımıyla öngörülenden daha erken ortaya çıkması ve yine tüm dünyayı kısa sürede etkisi altına alacağı tüm taraflarca aşikar.

Sol ve sosyalist soldan bugüne kadar konuya dair yapılan yorumların, yazılan yazıların neredeyse tamamı sağlık sisteminin çökmesi ve özelleştirilmesi üzerinden ele alındı. Hükumetler durumu yeterince iyi idare edemiyor, biz daha iyi yönetir ve krizi aşarız anlamına gelecek açıklamalarda bulunuyorlar. Bu çok hastalıklı ve problemli bir yaklaşım. Biz sosyalistler olarak tarihsel sınıf düşmanlarımızın krizinin çözümünde yardımcı kuvvetler olarak mı yer alacağız? Kapitalizmin sistem krizini sağlık sistemine indirgeyip, oradan ekonomizme indirgeyip liberal ve reformist bir konumlanışla kapitalistlerin imdadına mı yetişeceğiz? Yoksa krizi (elbette corona dolayımıyla sağlık krizini, hastalıkları ve neticesinde yaşanan ölümleri değil) daha da derinleştirmek için çalışıp siyasal iktidarı ele geçirmek ve sosyalist iktidarımızı kurmak için mi mücadele edeceğiz? Bu noktada sosyalist solda ciddi kafa karışıklıklarının yanı sıra küçümsenmeyecek oranda sağa savrulma ve liberalleşme durumu mevcut.

Biz büyük usta Lenin’in yoldaşları olarak 2008 kriziyle başlayan emperyalist kapitalizmin sistem krizi ve buna bağlı olarak kapitalizmin doğası gereği ortaya çıkan yoksullaşma ve sınıflar arası uçurumun derinleşmesi ve özelleştirmeler nedeniyle, yani yine kar hırsı nedeniyle sağlık sistemlerinin neredeyse tüm dünyada çöktüğü gerçeğini propaganda etmeliyiz.

İşte Koronavirüs nedeniyle görünürlüğü artan sağlık sistemindeki çöküş esasen bu krizin yıllara yayılan bir sonucudur. Dolayısıyla marksist-leninistler durum değerlendirmesini yaparken kapitalistlerin sağlık sistemini çökertmesi ve bu durumun bir an önce düzeltilmesi için çabalamak yada burjuvaziye bu yönde çağrılar yapmak yerine, giderek derinleşen sistem krizi ve bunun sonucu doğması muhtemel kaos durumunu derinleştirmek üzere kendilerini yeniden konumlandırmalıdırlar. İşçi sınıfının nihai kurtuluşunun yolu sağlık, eğitim ve diğer sektörlerde kapitalizm eliyle bilinçlice talan edilen alanların tahkimatı meselesi marksist-leninistlerin görevi değildir.

Paylaşın