Seçtiklerimiz, Umut Yazıları

Anayasa kime yasa? – Devrimci Parti Bülteni

Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz

Türkiye Anayasası 10.madde

100 yılını geride bırakan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin güncel anayasasına böyle yazmış yasa yapıcılar. Öyle ya devlet nasıl ki herkesin devletiyse, anayasa da herkese eşittir. O kadar eşittir ki; en çokta halk faydalanır yasadan, yasaklardan. Zaten zengine ne lazım ki onlar zaten herkese ekmek kapısı açan, katma değer kazandıran, hayırlar yapan ulvi kişilerdir. Onların topluma, devlete, millete bir yanlışı olmaz, olsa da yanlışlıkla olur. Müdürlerinin, mühendislerinin, muhasebecilerinin, çalışanlarının yüzünden olur. Yanlış yapmak, hata yapmak, suç işlemek mülksüzlere, yoksula, emekçiye aittir. İnsan beşer şaşar çünkü. O nedenle yasaların bir yaptırımı, suçluların ıslahı olmalı, herkesin yaptığı yanına kar kalırsa maazallah ne olur düzen? Adliyeler, hapisler, polisler, valiler hep hak yerini bulsun diye çalışır. Bazen raydan çıkar bu yoksullar artık yasayla, hapisle, jopla durdurulamaz, hemen asker yeniden tesis eder düzeni de yasayı da.

Üç kez yazıldı bu ülkede anayasa. İlki cumhuriyet ilanından hemen sonra diğer ikisi de askeri darbelerin hemen ardından. Peki kim bozuyordu, kim yazıyordu bu anayasaları? Zenginler suçlardan muaf olan ulvi insanlar olduğuna göre demek ki yoksullar bozuyordu. Elbette devletin sahipleri kimse, iktidar kiminse onlar yeniden yazıyordu kuralları, yasayı.

Yüzyıldır en çok devrimciler yargılandı bu ülkede “Anayasası ilga etmekten, devleti yıkmaya teşebbüsten“ Çünkü sömürü ve sömürgecilik üzerine inşa ettikleri devletin de, onun yasalarının da gerçek yüzlerini ortaya onlar çıkarıyordu. Anayasa adı altında ezilenlere giydirdikleri prangaları onlar parçalıyordu. Sınıf mücadelesinin yükseldiği dönemlerde birçok kazanımı anayasalarına yazmak zorunda kalan iktidarlar ilk fırsatta onu yeniden kuşa çevirmeye, ya da kağıtta yazanın kağıtta kaldığı pratiklere yöneliyordu.

Hareket etmeyen zincirlerini farkedemez”

Rosa Lüksemburg söylemiş bu sözü. Modern köleliği anlattığı bu sözleri yasalar için de geçerlidir. Anayasa’nın eşitlik ilkesini kullanmak istediğinde anlarsın bu düzenin de onun anayasasının da seni eşit görmediğini. Hatta zengin sınıfının seni insan dahi görmediğini anlarsın. Kürtçe konuşmak istediğinde anlarsın dilinin bilinmeyen bir dil olarak Türkçeyle eşit olmadığını. Anlarsın, Diyarbakır zindanlarında ırkının Türk’e hizmetkar edildiğini. Erkek olmadığında cinsiyetinin, gayri-müslim olduğunda yağmalanırken evlerin, anlarsın inancının eşit olmadığını ya da Alevi olduğunda anlarsın yakılacak kadar “nefret” edildiğini. İşçi Ayşe’nin çocuğuysan anlarsın Sabancılarla, Koçlarla, Cengizlerle, Erdoğangillerle eşit olmadığını. Tekmelenirken yerde bedeninin anlarsın patronlarla iki ayrı sınıf olarak uzlaşmaz çelişkilere sahip olduğunu. Depremde anlarsın evlerin mezarın olurken seni enkazdan çıkarmanın maliyeti kadar etmediğini…

Hiçbir zaman kendi yazdıklarına dahi kendilerinin uymadıkları hamhayal olarak sattıkları “bağımsız yargı” palavralarına karşı onların yasalarından medet ummak cehennem ızdırabını uzatmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Açlıktan ölüme terk edildiğinde anayasa maddelerinin karın doyurmadığını, sokağa atıldığında anayasanın soğuktan korumadığını, evin başına çökerken depreme dayanaksız yapılan rant yıkımını durdurmadığını, Akbelen yağmalanırken mahkeme kararlarının kepçeleri engellemediğini, oy verdiğin belediyelere kayyum atandığında, seçtiğin vekiller meclisten düşürüldüğünde anayasa maddelerini göstermenin hiçbir işe yaramadığını anlarsın.

Çünkü karşımızda bir avuç azınlık da olsa kendi çıkarları için örgütlenmiş ve zor kullanımını tekelleştirmiş bir sınıfın diktatörlüğü var. Örgütlü bir güce karşı kazanmak ancak birleşik örgütlü bir güçle ve zorbanın kurduğu oyun ancak zor ile bozulur. O halde bizi koruyacak olan onların yazdığı yasalar değil kendi gücümüz olacaktır. Tek yasa sınıflar mücadelesinin yasasıdır!

Devrimcilerin kavgası, bu zorba sömürü iktidarına karşı onların anayasaya uymalarını sağlama çağrısı değil aksine bu anayasa ile sürdürdükleri iktidarlarını ilga etmektir.

Şimdi onlara bu dünyada nefes alan herkesin eşit olduğunu öğreteceğiz!

Devrimci varsa umut var!

-Devrimci Parti Bülteni 6. sayısından alınmıştır-

Paylaşın